Atatürk ve Tarım

Atatürk’ün Tarım Hakkındaki Görüş ve Düşünceleri

“Milli ekonominin temeli tarımdır. Bunun içindir ki tarımda kalkınmaya büyük önem vermekteyiz. Köylere kadar yayılacak programlı ve pratik çalışmalar bu amaca yayılmayı kolaylaştıracaktır.

Fakat bu çok önemli işi isabetle amacına ulaştırabilmek için ilk önce ciddi etütlere dayalı bir tarım politikası tespit etmek ve onun için de, her köylünün ve bütün vatandaşların kolayca kavrayabileceği ve severek tatbik edebileceği bir tarım rejimi kurmak lazımdır. Bu politika ve rejimde yer alabilecek başlıca önemli noktalar şunlar olabilir:

Bir defa, memlekette topraksız çiftçi bırakılmamalıdır. Bundan daha önemli olanı ise bir çiftçi ailesini geçindirebilen toprağın hiçbir sebep ve suretle bölünemez bir nitelikte olması, büyük çiftçi ve çiftlik sahiplerinin işletebilecekleri arazi genişliği, arazinin bulunduğu memleket bölgelerinin nüfus yoğunluğuna ve toprağın verim derecesine göre sınırlandırılması lazımdır.

Küçük büyük bütün çiftçilerin iş makinalarını arttırmak yenileştirmek ve korumak önlemleri vakit geçirmeden alınmalıdır…

Memleketi; iklim, su ve toprak verimi bakımından, tarım bölgelerine ayırmak gerekir. Bu bölgelerin her birinde, köylülerin gözleriyle görebilecekleri, çalışmaları için örnek tutacakları verimli, modern pratik tarım merkezlerinin kurulmalıdır.

Gerek mevcut olan ve gerekse de bütün memleket tarım bölgeleri için yeniden kurulacak tarım merkezlerinin kesintiye uğramadan tam verimli olarak faaliyetlerini, şimdiye kadar olduğu gibi devlet bütçesinden ağırlık vermeksizin kendi gelirleriyle kendi varlıklarının idaresini ve gelişmesini sağlayabilmeleri için, bütün bu kurumlar birleştirilerek geniş bir işletme kurumu oluşturulmalıdır.

Bir de başta buğday olmak üzere, bütün gıda ihtiyaçlarımızla sanayimizin dayandığı çeşitli hammaddeleri temin ve dış ticaretimizin esasını oluşturan çeşitli ürünlerimizin ayrı ayrı her birinde, miktarlarını arttırmak, kalitesini yükseltmek, üretim masraflarını azaltmak, hastalık ve düşmanlarıyla uğraşmak için gereken teknik ve yasal her önlem zaman geçirilmeden alınmalıdır.” *

*1 Kasım 1937′de V. Dönem, 3.Toplanma Yılını Açarken Yaptıkları Konuşmada Tarımla İlgili Kısımlar

Atatürk’ün Tarım ve Çiftçi ile İlgili Sözleri

“Milletimiz çok büyük elemler, mağlûbiyetler, facialar görmüştür. Bütün olanlardan sonra yine bu topraklarda bulunuyorsa bunun temel sebebi şundandır: Çünkü Türk çiftçisi bir eliyle kılıcını kullanırken, diğer elindeki sapanla topraktan ayrılmadı. Eğer milletimizin büyük ekseriyeti çiftçi olmasaydı biz bugün dünya yüzünde bulunmayacaktır.” 1923 (Atatürk’ün S.D. II, S. 117)

“Efendiler! Milletimiz çiftçidir. Milletin çiftçilikteki çalışmasını yeni ekonomik tedbirlerle son hadde eriştirmeliyiz. Köylünün çalışmasının neticeleri ve verimleri kendi menfaati lehine son hadde çıkarmak ekonomik siyasetimizin temel ruhudur.” 1922 (Atatürk’ün S.D. II, S. 219)

“Türk köylüsünü ‘Efendi’ yerine getirmedikçe memleket ve millet yükselemez.” (Mahmut Esat Bozkurt, Yakınlarından Hatıralar S. 94)

“Kılıç kullanan kol yorulur, nihayet kılıcı kınına koyar ve belki kılıç o kında küflenmeye, paslanmaya mahkûm olur. Fakat sapan kullanan kol gün geçtikçe daha ziyade kuvvetlenir ve daha çok kuvvetlendikçe daha çok toprağa malik ve sahip olur.” (1923)

“Eğer milletimizin çoğunluğu çiftçi olmasaydı, biz bugün dünya yüzünde bulunmayacaktık.” (Mart 1928)

“Milletimiz çiftçidir. Milletin çiftçilikteki emeklerini asrî, iktisadî tedbirlerle azamî haddine çıkarmalıyız. Köylünün çalışmalarının netice ve semeresini kendi menfaati lehine azamî haddine yükseltmek, istisadî siyasetimizin temel taşıdır.” (1922)

“Onun için, bir yandan çiftçinin emeğini arttıracak ve semereli kılacak bilgi, vasıta ve fennî aletlerin kullanma ve yapılmasına, öte yandan onun çalışmalarının neticelerinden azamî derecede faydalanmasını temin edecek iktisadî tedbirlerin alınmasına çalışmak lâzımdır.” (1922)

Uygulamalar

Tarım Alanında Gelişme:

Cumhuriyet Hükümeti’nin tarım ve çiftçinin iyileştirilmesi amacıyla kabul ettiği esaslar şunlardır:
[checklist]Köylüden ağır vergileri kaldırmak.
Köye para ve kredi sağlamak.
Köylünün ürününü geliştirme ve koruma.
Köylünün bilgi ve görüşünü yükseltmek.
Toprağı olmayan çiftçilere toprak dağıtmak.
Osmanlı İmparatorluğu’nda Aşar adı verilen ve her türlü toprak gelirinin %10′unun devlete verildiği vergi sistemiyle köylü ezilmiş ve sefalete götürülmüştür. Cumhuriyet hükümeti Aşar usulünü kaldırmaya karar verdi (17 Şubat 1925). Yerine arazi vergisi kondu.[/checklist]

Köylüye Para ve Kredi Temini:

Köylüye üretim sermayesi sağlamak amacı ile uzun vadeli ve faizsiz olarak 4 bin lira dağıtıldı. Bu para ile köylü üretim yapabilmek amacıyla gerekeneksiklerini tamamladı. Ziraat Bankası kredi şartlarını kolaylaştırdı. Köylülere kredi verilmesini sağladı. 1929 yılında Tarım Kredi Kooperatifleri kuruldu. Çiftçilere kredi bulmak imkanını verdi.

Tarımı Geliştirme ve Koruma:

Köylülere pulluk dağıtıldı. Traktör kullanan çiftçiler korundu. Ziraî Donatım Kurumu, çiftçinin tarım aleti, makine ve kimyasal gübre ihtiyacını sağladı. Halka parasız fidan verdi. Numune çiftlikleri açtı. Dalaman Çiftliği en büyük numune çiftliği haline getirildi. Ankara’da Gazi Orman Çiftliği’ni kurdu. Hükümet buğday fiyatını korumak için gerekli gördüğü zaman Ziraat Bankası ve “Toprak Mahsulleri Ofisi” aracılığı ile buğday alım satış işlerini de üzerine aldı.

Atatürk 1925 yılından itibaren kendisine ait çiftliklerde geleneksel tarım anlayışını kökten değiştiren uygulamalar gerçekleştirdi; köylüye örnek oldu. Atatürk’ün Ankara’da Gazi Orman Çiftliği, Silifke’de Tekir, Yalova’da Baltacı, Tarsus’ta Piloğlu, Dörtyol’da Karabasamak çiftlikleri ve Ankara’da Bira Fabrikası vardı. Bu işletmeler 1925 yılından beri tarımda yeniliklerin uygulatılması ve yaygınlaştırılmasında kullanılıyordu. Atatürk 1937 yılı Haziran ayında devlete bağışladı.

Cumhuriyet döneminde Ankara, Eskişehir, Erzurum ve Yeşilköy’de hububat ıslah istasyonları; Adana ve Nazilli’de pamuk ıslah istasyonları; Adapazarı’nda patates ve mısır ıslah istasyonu; Bursa, Antalya, Diyarbakır, Edirne ve Denizli’de ipek böcekçiliği istasyonu, Kayseri’de yonca istasyonu, Antalya’da sıcak iklim nebatları ıslah istasyonu kuruldu. Tarım aletleri, makineleri ve ilaçlarının satın alınarak halka tanıtılması amacıyla 1937 yılında Zirai Kombinalar İdaresi kuruldu.

Tarımsal Eğitim:

Çağdaş anlamda tarım eğitimi için Atatürk’ün direktifiyle şimdiki Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün yerinde Ankara Ziraat Yüksek Mektebi açılır. Kapatılmış olan uygulama okullarının yerine 1930 yılında İstanbul, Bursa, İzmir ve Adana’da birer orta ziraat okulu açılır. Ankara’da 1930 yılında kurulan Yüksek Ziraat Okulu, 16 Haziran 1933′te Yüksek Ziraat Enstitüsüne dönüştürülür. Bu enstitü gerek kuruluşu ve gerekse akademik faaliyetiyle tam bir “Tarım Üniversitesidir”. 1933 yılında Türkiye tarımının geliştirilmesi için Ankara Yüksek Ziraat Enstitüsü faaliyete geçti, 1 Ocak 1948 yılında Ankara Üniversitesi’nin kurulmasıyla aynı Enstitü, Ziraat Fakültesi adını aldı. Zamanla ziraat fakültesi bünyesinde veteriner, ziraat sanatları ve orman bölümleri açılmış ve bugünkü üniversitelerimizin temeli de bu süreçle birlikte başlamıştır. Ziraat okulları ile diğer tarım kuruluşları teknik bilgileri çiftçilere ulaştırmak ve teknik elemanlara yeni bilgiler vermek amacı ile kurslar açarak bu alandaki eksiklikleri gidermek için önemli aşamalar kaydetmiştir.

Topraksız Çiftçiyi Topraklandırma:

Cumhuriyet’in ilk yıllarında, köylünün büyük bir kısmının topraksız olması, tarımsal üretimi olumsuz etkilemekteydi. Dönemin hükümeti, köylüyü toprak sahibi yapmak için birçok kanunlar çıkardı. 1925′de kabul edilen bir kanunla birlikte; Devlete ait arazilerin, uygun bir arazi yoksa devlet tarafından arazi alınıp köylüye dağıtılmasına başlanmıştır. İlk on yılda köylüye 1.077.526 dönüm arazi dağıtılmıştır. Toprak sahibi olan köylünün toprak, tohumluk, tarım araçları borçlarının 20 yılda ödenmesi sağlanmıştır. İlk işletilen arazi, yeni yetiştirilmeye başlanan fidanlıklar, bağlar ve zeytinliklerden belirli bir süre için vergi alınmaması kuralı kabul edilmiştir.

Atatürk Döneminde Tarım Politikası

Bir ülke düşünün ki nüfusun % 80’i okuma, yazma bilmiyor, % 9O’ı çiftçi, 780.000 km2 yerde 13.000.000 kişi barınıyor ve düşünün ki bu ülke halkı Balkan, Çanakkale, I. Dünya ve sonunda İstiklâl Savaşı’ndan çıkmış yorgun, bitkin bir toplum. Bu ülke halkı böyle bir durumda bir çok gereksinmeler içinde kıvranmakta… Ülkenin kalkınması, birçok engelleri aşması, yeter düzeyde üretim yaparak beslenmesi gelişmiş ülkelerce hiç beklenmiyor. Fakat bu toplum içinde Türk Milletinin özünde ilerleme aşkı olduğunu bilen ve Türk tarımının kalkınması için belli ilkeleri saptamış büyük insanlar da var. Bu insanlar, bir avuç aydın olsalar bile, milletiyle bütünleşme yollarını bilen insanlar; Bu aydınlar hudut boylarında ve yurt içindeki alevleri söndürmeye ahdetmiş kişilerdir. Bu aydın kişilerin içinde gençliğinden beri Türk halkının daha iyi bir yaşama kavuşması için zihninde çağdaş kurallara dayalı amaçları biriktirmiş biri var. O da son yüzyılların başka ulusların tarihinde yer almamış bir büyük kumandan, devlet adamı yüce Atatürk. Evet yüce Atatürk ve arkadaşları bu ümidini yitirmiş yorgun halk kitlesi önünde yurtseven insanlar olarak yaptıkları çalışmalarda bir takım ulusal ilkeler belirlemişlerdir. Bilinmektedir ki Atatürk İlkeleri açık bir dünya görüşüdür. İnkılaplarının güç kaynağı bilime ve gerçekçiliğe dayanır. Bu dünya görüşü batılaşmayı amaç olarak seçmiştir. İşte bu amaçlar çerçevesinde demokratik, laik temelli politikalar saptanmıştır. Tarım Politikası da akıldan ve ilimden kuvvet alan bir dinamizm içerisinde uygulamaya konulmuştur.

Atatürk dönemindeki Tarım Politikası diğer uygulamalarda olduğu gibi Türk toplumuna ne yeryüzü cenneti düzenleri vaad etmiş, ve ne de komşu otoriter rejimlerde olduğu gibi, Türk köylüsünün ve halkının akıl ve vicdanını zincire vuran ideolojileri kendine örnek olarak seçmiştir. Yani Atatürk dönemindeki Tarım politikası kendi ekseni etrafında dönen kapalı bir (fanatik dini rejimler) gibi şartlanmış bir görüş tarzı değildir. Bu politika, kurucu, uygulayıcı, çağdaş bir Tarım kültürü sistemine oturtulmuştur. Aynı zamanda gelişme düzeylerine göre hareket eden özel teşebbüsün bilgi ve sermaye birikimi olmadığı için devlet önderliğinde özel teşebbüsün gelişmesini öngören temeller üzerine oturtulmuş bir plandır.

Diğer taraftan Yüce Atatürk bu politikanın uygulanmasını kafasında önceden tasarladığı için Cumhuriyetimizin kuruluşundan itibaren bir çok yön verici deyişlerde de bulunmuştur.

Bunlardan bir tanesi şudur;

“Türkiye’nin sahibi hakikisi ve efendisi ve hakiki müstahsil köylüdür”

Bu deyişle ilgili bir anıyı buraya aktarıyorum. (Özet)

İşte bu basit gibi görünen olay tarım politikamızda daha esaslı adımlar atılmasına sebep olduğuna şüphe yoktur.

Yıl 1936 Atatürk İstanbul’da Florya köşkündedir. Mevsimlerden Sonbahar. Atatürk’ün köşkte halkla temas edememekten ötürü canı sıkılmaktadır. Selanik günlerinden dostu Nuri Conker’e köşkten gizlice kaçmayı teklif eder. Nuri Conker özel bir araba bularak ve Atatürk’de kıyafetini değiştirerek köşkün kapısında bekleyen özel araba ile Çekmece’ye doğru ilerlemeye başlarlar. Atatürk neşelidir. Refakette kimse yoktur. Birden Atatürk’ün gözleri çift süren bir köylüye takılır. Arabayı durdurur. Köylünün yanına gider, çiftin bir yanında öküz, bir yanında merkep vardır. Ulu önder köylü ile konuşmaya başlar. Köylü onu tanımamıştır. Atatürk çifte öküz yerine neden merkep koştuğunu sordu Köylü vergi memurlarının sattığını bildirir. Atatürk muhtar ve kaymakama neden şikayet etmediğini sorar, öküzün satılmaması gerektiğini bildirir. Köylü “onlar bilmez olurlar mı burada kuş bile uçmaz, şimdi Atatürk’ümüz var başımızda” der. Atatürk, Valiye ve Başvekil İsmet Paşa’ya derdini anlatmasını söyler. Köylü onlara derdini işittiremiyeceğini bildirir. Nihayet Mustafa Kemal Paşa’ya derdini anlatmasını tavsiye eden Atatürk’e köylü “O işinden gücünden başını kaldırıp bizim öküzün arkasından mı seyütedecek, sen gönlünü rahat tut beyim, biz işimizi koca oğlanla görürüz tasa etme” der.

Atatürk, Nuri beyle birlikte köşke döner, yaverine İstanbul’daki Bakan Milletvekili ve Başvekil İsmet Paşa’yı, İstanbul Valisi’ni çağırması emrini verir. Nuri Bey’e de köylü Halil Ağa’yı köşke getirmesini bildirir. Nuri bey Halil Ağa’yı köşke bir çok uğraşıdan kendisi ile görüşen zatın zengin olduğunu öküz vereceği vaadini de yaparak, karısının ısrarı üzerine köşke getirir.

Sofrada 25 kişi vardır. Atatürk bir ara hazır bulunanlara “Bu akşam soframıza efendimiz gelecek” der. Herkes şaşırmıştır, kimdir bu efendimiz? Atatürk Başyavere buyursun talimatını verir. Köylü Halil Ağa girmemekte diretmektedir. Gevezeliğinin cezasını çektiğine inanır. Nuri bey köylünün koluna girerek salondan içeri sokar.

Atatürk, Halil Ağa’ya hoş geldin dedikten sonra “İşte beklediğimiz efendimiz” diye onu tanıtır. Atatürk orada bulunanlar huzurunda tarlada konuşulanlar ve Halil Ağa’nın herkes hakkında ne dediğini bir bir köylünün kendi ağzından tekrar ettirir. Halil ağa ikramdan sonra ayrılır. Atatürk hazır bulunanlara hitaben “Halil Ağa’nın öküzünü satıp üretimi aksatan kanunu, ya biz yaptık, ya da bizim yaptığımız kanun yanlış yorumlanarak uygulama yapılıyor. Böyle bir kanun yaptıksa memleket çıkarlarına aykırıdır. Nasıl yaparız, eğer yaptığımız kanun böyle yorumlanıyorsa hükümet nasıl bir yönetim içindedir? “Biçiminde konuşarak” Biz Cumhuriyeti süs olsun diye kurmadık. Halktan yana bir idare kurmak için yaptık. Hükümetin müfettişleri, valileri, kaymakamları var. Bunların Halil Ağa’nın öküzünü satmanın ne demek olduğunu bilmeleri gerekir. Bir parti örgütümüz var, halkın içinde dirsek dirseğe yaşamaları gerekli, onlarda böyle bir uygulamadan söz etmiyorlar, ne demektir bu? Bizim halkla beraber ve halk için değil, halka rağmen bir sistem kurduğumuz sanılmaktadır. Asıl üzüldüğüm husus burası. Biz Cumhuriyeti anlatamamışız beyler, bundan bu çıkıyor.”

Atatürk, başta Başbakan İsmet Paşa olmak üzere hazır bulunanlara inkılapların yaşamasının bilinçli ve inkılapçı kuşağın yetiştirilmesine bağlı olduğunu, Halil ağaların başına gelenler Hükümet’e ve Büyük Millet Meclisi’ne ulaşmıyorsa tehlike olduğuna değinerek ilgililere gerekli talimatı verdi.

Diğer önemli deyişler şunlardır:

– “Ulusal ekonominin temeli ziraattır.” 01.11.1923

– “Gerçek fütuhat, yalnız kılıçla yapılan değil, sapanla yapılandır.” 16.3.1923

– “Kılıç ve sapan, bu iki fatihten birincisi ikincisine daima yenildi ve diğerleri…” 16.3.1923

Böylece ortaya konulan politikada Teknik ve idari alanları içine alan bir paket proje çalışmasına başlanmıştır. Bu hususta o kadar yararlı adımlar atılmıştır ki bunların hepsine yer vermek “Atatürk döneminde Tarım Tarihi’nin yazılması konusu içerisine girer. Biz, konuşmamızda politikada başlıca köşe taşlarına yer vermeye çalışacağız.

Örneğin, 2 Aralık 1925 tarihinde çıkanlar 682 sayılı yasa ile ziraatın gelişmesi için her çeşit fidan ve tohumların bedelsiz olarak dağıtımı ve devletin yönetiminde fidanlık kurulması, çiftçinin eğitimi ve verimin artırılması, yönünde tohumlukların bedelsiz olarak verilmesi” hakkındaki yasadır. Bu yasa çiftçi eğitimi metodlarından olan demonstrasyonların. yapılması için temel, teknik bir uygulamadır. Marshall yardımı başladığı zaman (1950 yıllarında) Amerika Birleşik Devletleri Tarım Uzmanları, böyle bir yasanın Türkiye’de çok önceleri varoluşuna karşı şaşırdıklarına tanık oldum. Çünkü, ABD’de tarım alnında bir yeniliği çiftçilere öğretmek için demonstrasyonlar (malzemeyi devlet verir, yeni bir tohum fidanın ekimini yeni bir tekniğin uzmanlar gözetiminde çiftçiye uygulattırarak öğretilmesi metodudur.) yapılması başta gelen çitçi eğitimi metodu olarak bilinmektedir.

Elbette o dönemde köylerin idaresi, gelişmesi sorunlarının çözülmesi, elbirliği, güç birliği ile köyün kalkınması da dikkate alınmış ve 442 sayılı köy kanunu çıkarılmıştır. Ayrıca verimin artırılması için ekolojik koşullara uygun olarak yüksek verimli tohumlukların gümrük resminden muaf tutulması için bir yasa çıkarılmıştır. Diğer taraftan bu verim artırıcı önlemle beraber Yüce Atatürk meclis açış nutkunda da belirttiği gibi Tohum İslah İstasyonları kurulmuştur. Bu istasyonlar halen Zirai Araştırma Enstitüleri halinde görev sürdürmektedir. Bu alanda bir çok araştırmalar yapılmış, Türk Tarımına büyük katkılar elde edilmiştir.

Tarım kuruluşlarının kurulması yanında Sabit ve Döner Sermaye yasaları ile bu kuruluşlara sermaye verilmesi de sağlanmıştır. (26 Ocak 1925) tarihinde çıkarılan bu yasa devlet yardımı ile çiftçilere teknik çalışma sonuçlarının gösterilmesi, sermaye yatırımı ve karlılık kavramlarının öğretilmesi yolunda ayrı bir temel düzenlemedir.

Atatürk döneminde ayrıca tarımın makineleşmesi de öngörülmüştür. Atatürk kendi kurduğu Orman Çiftliği’nde modern ziraat alet ve makinelerinin kullandırılmasına önem verilmiştir.

Böylece Tarım alanında atılmalar yapılırken elbette çağdaş ülkelerde olduğu gibi tarımın organize edilmesi gereği vardır. Bu alanda Ziraat Vekaleti Teşkiline dair 1910 sayılı kanun 29 Aralık 1931 yılında çıkmıştır. Daha sonrada ek yasalar yürürlüğe girmiştir. Yine kurumlaşma ile ilgili olarak Veteriner Teşki’atı, Orman Teşkilatı bu dönemde çağdaş bir düzene sokulmuştur. 4 Haziran 1935 yılında çıkan Ziraat Vekaleti Vazife ve Teşkilat kanununda veteriner ve 1937 yılında kabul edilen 3116 sayılı Orman Kanunu ve ilaveleriyle Orman Teşkilatı kurulmuştur. Veterinerlik alanında 3 Mayıs 1928 yılında çıkarılan Hayvan Sağlık ve Zabıtası kanunu henüz yürürlüktedir.

O dönemde işletmelere Çağdaş Tarım’ın icabı olan döner sermaye verilmesi (1934). Tarım Satış ve Kredi Kooperatiflerinin kuruluşu (1935). Pamuk işleri, çeltik ekimi, T.C. Ziraat Bankası’nın kuruluşu, Devlet Meteoroloji İşleri Umum Müdürlüğü’nün kuruluşu, 1937 yılındadır. Ayrıca 1933 yılında Yüksek Ziraat Enstitüsü kurulmuş ve sonra bu Enstitüden Ankara Üniversitesi Ziraat ve Veteriner Fakülteleri doğmuştur. Yine bu dönemde önemli bir atılım olarak şeker pancarı ekimi ile Şeker Fabrikalarının kuruluşu Türkiye Cumhuriyeti Tarım Politikası’nın değişmez temel taşlarındandır. Şeker pancarı Ziraati için Fabrikaları, çiftlikleri Macaristan’daki örneklerine göre kurulmuştur. Diğer taraftan Aşar’da bu dönem de kaldırılmıştır. Bütün bu çalışmalar yapılırken özellikle Alman ve Macar Tarım Uzmanlarından yararlanmıştır. Örneğin Meteoroloji Teşkilatı’nı benim de hocam olan, Prof. Dr. Retly Antal kurmuştur. Çayır, mera, yem bitkileri alanında yine hocalarımdan Prof. Dr. Kolbai Karoly, Hayvancılık alanında Prof. Dr. Welmann Oszkar ve Zirai Jeoloji alanında Prof. Dr. Locy Lajos, Alman Prof. Dr Oristiansen ve diğerleri Türk Tarımının gelişmesine yüce Atatürk’ün önderliğinde yardımcı olmuşlardır.

Bu dönemde Ziraat’ın değişik kollarında eğitim görmek üzere Almanya ve Macaristan’a öğrenciler gönderilmiştir. Ben de bu öğrenciler arasındaydım. 1936 yılında açılan sınavı kazanarak Budapeşte’ye gönderildim ve Teknik Üniversite’nin Ziraat Mühendisliği bölümünü ilk Yabancı ve Türk öğrenci olarak bitirip yurda döndüm. Almanya’da eğitim görüp yurda dönen birçok Türk Ziraat Mühendisi ve veteriner hekimler de gelecekte A.Ü. Ziraat ve Veteriner Fakülteleri’nin öğretim üyeleri olmuşlardır.

Görülmektedir ki o dönemde Atatürk önderliğinde yürütülen, iç işleri, dış işleri, ekonomi, eğitim ve öğretim ve diğer sosyal politikalar yanında Tarım Politikası da genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni oluşturan Türk halkının çağdaşlaşma yolunda ilerlemesinde temel taşlarından biridir. Bu oluşum dinamik ve modern tarım kültürünün yurt çapında yerleşmesinde değişmez bir temel teşkil etmiştir. Eğer ilgililer Tarım Tarihimizi yazarlarsa bu oluşum daha net olarak ortaya çıkacaktır. Bu dönemde yapılan devrimler arasında tarım konusu değişiklikleri ciddiyetle ele alınması halinde dış ülkelerde olduğu gibi bir “Tarım Müzesi” kurulmasının zamanı geçmiştir diyebiliriz. Ziraat alet ve makinelerinin kullanılması (Atatürk’ün kullandığı traktör ve ziraat aletleri) tohumluklar, kağnı arabaları, köylünün çarığı, kara sapanı, at eğerleri, orakları ile, daha biçok maddi tarihi değerler ile, Hititlerden itibaren Anadolu’da Tarımın nereden nereye geldiğini gözler önüne sermek artık bizim nesillerimizin görevidir. A.Ü. Sayın Rektörü Prof. Dr. Günel AKBAY’ın bana Tarım müzesi kurulması için çalışma başlattığını söyledi ama çalışmanın daha gözle görünür biçimde mesafeler katetmesi en büyük arzumuzdur. Unutulmamalıdır ki tarihle ilgili konular yanında özellikle tarım gibi teknik alanlara yüce Atatürk özel bir önem vermekte idi. Eğer Atatürk sağ olsa idi elbette bir müze teşebbüsünü çok desteklerdi. Onun yolunda yürüyorsak, adımlarımızın gereklerinin yerine getirilmesine çalışalım.

Görülmektedir ki kısıtlı olanaklar olan bir dönemde genç Türkiye Cumhuriyeti çiftçilerinin kısa zamanda arzulanan üretici bir toplum haline gelmesi için en ileri çağdaş yaptırımlara yer verilmiştir. Bütün bu paket tarım kalkınma atılımları Türk Tarım Politikası’nda değişmez köşe taşlarını oluşturmuştur. Rahatlıkla diyebiliriz ki Tarım Politikası Kültürü Cumhuriyet Türkiye’sinin yaşamına yerleştirilmiştir. Bu güçlü politikanın ne kadar doğru olduğunu yıllar sonra Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Teşkilatı’nda (FAO) çalışırken ve sonraları Dünya Bankası’nın Tarım Kredileri çalışmalarına katılan bir kişi olarak belirtmek isterim ki, Atatürk’ün uyguladığı tarım politikası gelişmekte olan bir ülkenin tarımsal kalkınması için bu uluslararası kuruluşların hazırladıkları rapor ve projelerde de yukarda belirtilen konulara yer verilmektedir.

Sonuç olarak Atatürk dönemindeki tarım politikası:

1- Çiftçilerin eğitimi, yeni metodların ve malzemelerin kullanılması,
2- Tarımda mekanizasyon,
3- Kurumlaşma ve döner sermaye işletmelerinin kurulması,
4- Kredi kaynaklarının bulunması ve kredilendirme,
5- Değerlendirmede ileriye dönük atılımlar Atatürk dönemi tarım alanında önünde bulunan bütün engelleri bilen ve bu engelleri aşmanın yollarını ortaya koyan çok ilerilere dönük bir stratejiyi uygulayan bir tarım politikasıdır. Tıpkı yurdumuzu işgal eden düşmanları tanıyan, onları yenmek için kullanılan stratejiler gibi. Bu bakış açısından konuları ele alırsak işte o zaman Atatürk ilkelerine göre hareket etmiş olur ve çok başarılı oluruz.

Yüce Atatürk’ü ve onun özverili arkadaşlarını bir kez daha rahmetle anıyoruz.

Kaynaklar

1- Atatürk, Söylev (Nutuk) Türk Dil Kurumu Yayınlan, 220, A.Ü. Basımevi 1963.
2- Bozdağ I, Atatürk’ün Sofrası, Kervan Yayınlan, Kervan Basım Sanayi ve T.A.Ş., İstanbul 1975.
3- Felek B. “istiklâl Mahkemeleri ve Türkiye’de ilk yıllardaki Adli olaylar”, Milliyet Gazetesi Aktüalite (ilave), Şubat 1981 tarihli nüsha.
4- Giritli I. “Kemalizm Bir Ulusal Modernleşme İdeolojisidir”, 25 Şubat 1981 tarihli Milliyet Gazetesi.
5- Kuneralp Z., “Sadece Diplomat”. 5 Mart 1981 Milliyet Gazetesi.
6- Ülkümen S., “Atatürk Çağdaş Uygarlık ve Hoşgörü”, 17 Şubat 1981 tarihli Milliyet Gazetesi.
7- Tanm Bakanlığı Neşriyat ve Tanıtma Müdürlüğü, Ziraat Kanunları, Güneş Matbaacılık T.A.Ş. Ankara 1967.
8- T.C. Genel Kurmay Askeri Tarih ve Strateji Etüd Başkanlığı Atatürk yayınları servisi No. 10, Özdeyişleriyle Atatürk, Genel Kurmay Basımevi, Ankara 1981.
9- Kişisel Anılar.

Prof. Dr. Vecdet Erkun, ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 42, Cilt: XIV, Kasım 1998, Türkiye Cumhuriyeti’nin 75. Yılı Özel Sayısı