Ergene Nehri bugün ellerinde ayçiçekleri kartonları olan kadınların eylemine tanıklık etti. Bir zamanların çevreye hayat veren nehrinin şimdilerde zehir saçtığını belirten kadınlar, “Bu bölgede yetiştirilen bütün tarım ürünleri Türkiye’nin her yerine gönderiliyor, yani hepimiz kanser riski altındayız” dedi.
Yıldız Dağları’ndan doğup Saros Körfezi’ne dökülen Ergene Nehri’nin bir zamanlar geçtiği topraklara hayat veren, bölgedeki tarım arazilerini besleyen bir nehir olduğunu hatırlayanlar, bugün zehir saçan Ergene Nehri’ne dikkatleri çekmek için bir araya geldi. Uzunköprü’de ellerinde Trakya’nın simgesi ayçiçekleri pankartları ile yürüyen kadınlar, “O yaşam kaynağı Ergene Nehri şimdi ölüm taşıyor, canlı hayatı tehdit ediyor, can alıyor” dedi.
“AYÇİÇEKLERİ KÜÇÜLDÜ”
Uzunköprü üzerinde yapılan basın açıklamasında, Ergene Nehri’nin bugün Türkiye’nin en kirli nehri olduğu vurgulandı. “Ergene’de artık su değil zehir akıyor” denilen açıklamada, nehrin ciddi ağır metaller ve kimyasallarla yüklü olduğu vurgulandı. Bu nedenle toprağın kirlendiğine ve ayçiçeklerinin küçüldüğüne dikkat çekilen açıklamada, yaklaşık 280 km. uzunluğa sahip Ergene Nehri’ni besleyen kolların bugün birer “Atık Su Toplama” kanalı gibi çalıştığı ifade edildi.
“ŞEYTAN ÜÇGENİ” ZEHİR SAÇIYOR
Açıklamada, siyasilerin bu konuda artık gereken talimatları vermesi ve nehrin bu halinden sorumlu olan kişi ve kuruluşların bulunması talep edildi. “Şeytan Dörtgeni” olarak adlandırılan ve sanayileşmenin yoğun olarak bulunduğu Çorlu, Çerkezköy, Muratlı ve Lüleburgaz bölgesinin atık sularının nehrin sularına karıştığı kaydedilen açıklamada, şöyle denildi:
“Özellikle Çorlu-Çerkezköy bölgesinde faaliyet gösteren ve birçoğu ruhsatsız olarak üretim yapan yaklaşık 1500 sanayi tesisinin atıkları hiçbir arıtma uygulanmadan havzaya bırakılıyor. 2002 yılında TBMM bünyesinde kurulan komisyonun 2003 raporunda da belirtildiği gibi havzadaki kirliliğin yüzde 75’i bu sanayi bölgesinden kaynaklanıyor. Arıtma tesisine sahip az sayıda işletme de bu tesisleri verimli bir biçimde kullanmıyorlar. Bu işletmeler her gün yeraltından 5 milyon metreküp temiz su çekiyorlar ve sonra atık kirlettikleri suyu denetimsiz bir biçimde havzaya geri bırakıyorlar. 15 yıl önce 50 metreden çekilebilen yeraltı suyuna günümüzde 300-350 metrede ulaşılabiliyor. Yeraltı sularının yoğun kullanımı sonucu bölgenin hidroekolojik yapısı da bozuldu.”
Geçen aylarda Macaristan’da yaşanan kaza sonucu toprağa karışan kirletici su miktarı kadar atık su, bu bölgede her gün toprağa bırakılıyor ve ne yazık ki bu durum yetkililerin gözü önünde cereyan ediyor.”
“800 BİN KİŞİ KANSER RİSKİ ALTINDA!”
Açıklamada, bu kirliliğin bir sonucu olarak 800 bin kişinin yaşadığı Ergene Havzası’nda çok ciddi sağlık sorunlarının yaşandığına dikkat çekildi. Özellikle akciğer kanseri ve kalın bağırsak kanseri başta olmak üzere diğer kanser türlerinde bir patlama olduğu belirtilen açıklamada, yetkililer şöyle uyarıldı:
“ÇİFTÇİLERİN AÇTIĞI DAVAYI KAZANMALARI KANITTIR!”
“Bu kirlilik sadece bölge insanının sağlığını tehdit etmiyor. Sudaki kirlilikten payını alan topraklarda üretilen tarım ürünleri Türkiye’nin diğer bölgelerinde de tüketilmesi nedeniyle sorun hepimiz için kanserojen bir tehdit oluşturmaktadır.
Tarım ürünlerindeki kirlilik çiftçilerin de maddi kayıplarına neden olmaktadır. Edirne’nin Uzunköprü ilçesindeki çeltik üreticilerinin Ergene Nehri kirliliği nedeniyle 2001 yılında Çevre Bakanlığı aleyhine açtıkları davayı kazanmaları bu kirliliğin bir anlamda tescil edilmesidir.”
Kaynak : gazeteport
Nehirden su saptırılarak veya bir cihaz sayesinde çekilerek (motopomp) tarlalara uygulanması işlemi hem eski hem de uygulama olarak kolay ve ucuz bir yöntemdir. Ergene nehri sadece Trakya bölgesine has Ayçiçeğini değil, çeltiğin de istediği mineral maddeleri taşıması ve ılık olması ile ayrı bir önem taşımaktadır. Çeltik yetiştiriciliğinde yapılan bir çalışmada kuyu suyu ve nehir olmak üzere iki farklı kaynak aynı çeşide aynı lokasyonda aynı sene uygulanmış ve sonuç olarak nehirden saptırılan suyun çeltikte daha verimli olduğu kanıtlanmıştır. Ergene nehri de dahil diğer nehirlerimiz ve su kaynaklarımız yok olmadan derhal önlem alınmalıdır. Aksi taktirde binmiş olduğumuz dalı kestiğimizi anlamadan bilinçsiz davranışlarla bu kaynakların sonunu getiririz.