Mildiyö (Plasmopara viticola)
Etmeni bir fungus olup kışı yere düsen yapraklarda oospor ya da dormat gözlerde misel olarak geçirmektedir. Yeni bölgelere hastalığın bulaşması ise hastalıklı bitki materyallerin ya da bitki materyali ile bulaşık toprakların taşınması ile olmaktadır. Baharda serbest kalan sporlar yağmur sıçramaları ve rüzgar ile sağlıklı yaprak ve meyvelere taşınmaktadır. Sıcak ve uzun geçen nemli havalarda, meyve salkımları kısmen ya da tamamen hastalıktan zarar görür. Patojen eşeysiz üreme olarak iki kamçılı zoosporlarını ve seksüel olarak da oosporlarını meydana getirir. Plasmopara viticola obligat bir parazit ve besinlerini canlı dokularda oluşturdukları emeçleri (haustrium) sayesinde almaktadır. Fungal hifler büyük ölçüde konukçuda hücreler arasındadır. Eşeyli üreme sonucu fungal etmen oosporlarını meydana getirir ve bu sporlar fungusun dinlenme ve kışı geçirdikleri dayanıklı organlarıdır. Oosporlar direk olarak çim tüplerini oluşturarak çimlenebilir ya da sporongiarini oluştururlar. Oluşan sprongialar içerisinde ise fungusun serbest su içerisinde hareketli ve iki kamçili zoosporları meydana gelir ve daha sonra bunlar serbest kalır. Zoosporlarda çimlenir ve sadece yeşil dokulardaki fonksiyon gören stomalardan bitkileri infekte ederler. Zoosporlar ve sporongialar çok çabuk şekilde kururlar ve düşük nem ve güneş ısınlarına maruz kaldıklarında 2-3 saat içerisinde ölmektedirler, bu nedenle enfeksiyonlar sporlar serbest kalır kalmaz olmaktadır. Sporongialar (sporongiosporlar) patojenin sekonder yayılım seklidir ve çok fazla ve hızlı bir şekilde üretilir. Ağaç benzeri bir yapıda olan, stomalardan dışarı çıkan ve misellerden oluşan sporongiaforlar (spor tasiyici organ) üzerinde bol miktarda sporongiasporlari meydana gelir. Bu sporlar rüzgar ve yağmur suyu sıçramaları ile etrafa yayılır ve yeni enfeksiyonlarını meydana getirirler. Sporongialardan serbest kalan zoopsorlar ise yaprak yüzeyinde biriken serbest suda yüzer ve kamçılarını kaybederek stoma yakınlarında enkışt olurlar. Daha sonra bu sporlar çimlenir ve çim tütünü oluşturarak bitkileri stomalardan enfekte ederler. Sezon sonuna doğru ise infekteli olan yapraklarda oosporlar üretilir. Oluşan oosporlar kalın hücre duvarlıdır ve patojeni bir sonraki sezona taşınmasını sağlar. Bu sporlar ayni zamanda yeni genetik varyasyonların ortaya çıkmalarını da sağlarlar.
Bağların aktif olarak gelişen tüm organları hastalıktan zarar görebilir, ama hastalığın ilk belirtileri yapraklarda belli olur. Sıcak nemli gecelerden sonra yaprak üstünde 5-30 mm çapında yuvarlak, geçirgen yağımsı lekeler gelişir ve bu lekelerin altında ise beyaz karakteristik bir renkte fungal etmenin sporları oluşmaktadır. Sıcak ve nemli havalarda, lekeler genişler ve özellikle geç dokularda yaprağın tamamını kaplayacak şekilde birbirine karışır. Sıcak havalarda lekeler kurumakta ve kahverengi ile kırmızı kahverengi bir renge dönüşmektedir ve bu lekeler sarı bir doku ile kuşatılmıştır. Daha sonra sıcak nemli koşullarda, fungusun sporlanması lekenin dışındaki dokular üzerinde olmaktadır. Normal büyüklüğüne ulaşmış yapraklarda enfeksiyonlar çogunlukla yaprak damarları ile sınırlanır ve lekeler açılı sarı kahverengi alanlar olarak görülür. Şiddetli enfeksiyonlarda yapraklar kurur, olgunlaşmadan dökülür ve genellikle yaprak saplarını dallarda bırakmaktadırlar. Çiçek salkımlarının yakınlarında olan enfeksiyonlarda ise salkım tamamen öldürebilir ve tam bir ürün kaybı ortaya çıkar. Etkilenen genç sulu meyveler ilk önce kahverengimsi ve yağımsı bir görünümde olur ve daha sonraları sıcak ve nemli havalarda külümsü bir fungal gelişmeyle kaplanır ve sonuçta salkımlar solar, kahverengiye döner ve düşerler.
Meyveler 5-6 cm çapında (bezelye büyüklüğü) oluncaya kadar enfeksiyonlara duyarlıdır. Bu devreden sonra infektelenen meyvelerin gelişmesi durur, meyveler sertleşir ve mavimsi yeşil bir renk alır. Meyveler zamanla daha koyu bir kahverengiye döner, kurur ve salkımlardan düşerler. Daha olgun meyveler enfeksiyonlara dayanıklı olmasına rağmen, meyve ya da salkım gövdeleri hastalandığında, ölebilirler. Şiddetli olarak hastalığa maruz kalan bağlarda yapraklar döküldüğünden dolayı meyveler güneş yanıklığına da maruz kalabilir ve olgunlaşmadan düşerler.
Bağ Küllemesi Hastalığı (Uncinula necator)
Külleme hastalığı olarak bilinir ve bağcılık yapılan bütün alanlarda zarar yapan önemli bir fungal hastalıktır. Özellikle step ve kurak iklimdeki bağlarda süratle yayılmakta ve her yıl ortaya çıkmaktadır, eğer gerekli önlemler alınmazsa ciddi zararlara neden olabilir. Fungal etmen kış gibi olumsuz koşulları tomurcuk ve kabuk dokularında misel olarak geçirir. Baharda gözlerin sürmesiyle birlikte infekteli yerlerde gelişen fungus yaprak ve yeni süren sürgünleri infekte etmeye baslar. Hastalık belirtileri ise sürgünler 15-20 cm gelinceye kadar belli olmayabilir. Onun için hastalıkla mücadelede bu sürgünlerin ilaçlanması oldukça önemlidir. Hastalık etmeni bir kez enfeksiyonu başlatırsa, yeni oluşan enfeksiyon yerlerinde çok sayıda konidışporlar oluşur ve bir çok yeni enfeksiyonlar tekrarlanarak devam eder. Hastalık etmeni dayanıklı üreme organı olan kleistothecium olarak da kışı geçirir ve bunlardan oluşan ascosporlar ile de enfeksiyonlarını gerçekleştirir. Ama eşeysiz devrede olan enfeksiyonlar hastalığın yayılması ve ortaya çıkmasında çok daha önemlidir. Asma küllemesi diğer külleme etmenleri kadar serinliği sevmez ve kurak koşullarda daha fazla görülür. Külleme etmeninin sporları 10 °C de %20 nisbi nemde çimlenebilir ve gelişmesi için ideal sıcaklıklar ise 25-28 °C’ dir. Yüksek nem oranı ve yağmurlar ise hastalığın gelişmesi için uygun değildir (Resim 16).
Bağlarda külleme, asmaların yaprakları basta olmak üzere, salkımlarda, çiçekte, çubuklarda, sülüklerde ve salkım saplarında görülmektedir. Yapraklar küçükken belirtileri fark etmek zordur, öncelikle yapraklar parlaklığını kaybeder ve kirli yeşil ya da solgun bir renk alır. Yapraklar normal yumuşaklığını kaybeder, kalınlaşır ve gevrekleşir. Hastalığın ileri dönemlerinde yaprak özellikle üst tarafında kül gibi serpilmiş beyaz tozlu bir görünüm ve yaprak kenarlarında kıvrılmalar meydana gelir. İnfekteli olanlar daha sonra siyahlaşır ve ölür. Hastalık etmeni salkımları çiçek devresinde veya daha öncede yakalayabilir ve oluşan zarar bundan dolayı daha büyük olabilir. Hastalık meyveleride her gelişme döneminde yakalayabilmektedir. İnfektelenen meyveler büyümez, küçük taneler olarak kalır ve irileşen tanelerde ise çatlamalar görülür. Koruk taneleri de olgunlaşmadan önce enfektelenirse, bunlar üzerinde tozlu görünüm ve çatlamalar görülebilir. Çatlayan üzüm tanelerinden meyve çekirdekleri görülebilir. Hastalıktan etkilenen sürgünler fungal etmenin tozlu kül rengi gelişmesi ile kaplanır. Hastalıktan etkilenen yapraklar ve diğer dokular üzerinde etmenin kleistothecium olarak bilinen siyah benekler seklinde dayanıklı üreme organları bol miktarda gelişir ve bunlar göz ile fark edilebilir.
Kültürel mücadele
1. Bitkilerin iyi koşullarda yetiştirilmesi ve devamlı kontrolü.
2. Dayanıklı çeşitlerin yetiştirilmesi.
3. Hastalıklı ve kuruyan dalların budanması, yere dökülen yaprakların derin sürülmesi ya da toplanması ve yok edilmesi.
4. Bağların havalanması iyi olacak şekilde tesis edilmesi.
5. Hastalık etmenine karşı biyolojik mücadelede tavsiye edilen AQ10 biofungicide (bir fungal hyperparazit-Ampelomyces quisqualis) ve Serenade (Bacillus subtilis strain QST 713) kullanılabilir.
Kimyasal mücadele
Bağ küllemesine karşı en etkili ilaç kükürttür. Bazı çeşitlerde yanmalara sebebiyet verdiğinden dikkatli ve sınırlı kullanılmalıdır. Hastalık etmenine karşı birinci ilaçlama; İç Anadolu’da Mayıs ayı başında yani sürgünler 15-20 cm büyüklüğüne gelince atılmalıdır. Bu İlaçlama hastalığın daha sonra ortaya çıkmasını etkilediğinden mutlaka yapılmalıdır. İkinci İlaçlama ise, Haziran ortalarında çiçeklenmeyi müteakip yapılmalıdır. Üçüncü İlaçlama olarak Temmuz ortasında taneler irileşince yapılmalı. Zirai Mücadele Teknik Talimatlarina göre tavsiye edilen kimyasal ilaçlar (100 Litre su için):
– Buprimate EC 250 g/l (400 cc)
– Carbendazim WP 50 (50 g)
– Cyproconazole EC 50 g/l (20 ml)
– Cyproconazole WP 0.8 + 80 Kükürt (100 g)
– Diniconazole EC 50g/l (30 cc)
– Dinocap 475 EC g/l (40 cc)
– Fenarimol EC 120 g/l (15 cc)
– Fenbuconaloze EV 50 g/l (40 cc)
– Flusilazol EC 400 g/l (3 cc)
– Hexaconaloze SC 50 g/l (40 cc)
– Kükürt WP 73 (500 g)
– Kükürt WP 80 (400 g)
– Kükürt TOZ 80-90-92-98 1. İlaçlama (2 kg/dekar)
– Kükürt TOZ 80-90-92-98 2. İlaçlama (6 kg/dekar)
– Kükürt TOZ 80-90-92-98 3. İlaçlama (8 kg/dekar)
– Kükürt + Metalik Bakir+ Mancozeb WP 50+15+6% (800 g)
– Myclobutanil EC 125 g/l (15 cc)
– Myclobutanil EC 245 g/l (7.5 cc)
– Myclobutanil + Dinocap EC 75+325 g/l (30 cc)
– Nuarimol EC 90 g/l (10 cc)
– Penconazole EC 200 g/l (25 cc)
– Penconazole EC 100 g/l (10 cc)
– Pyazophos EC 300 g/l (50 cc)
– Quinomethionate SC 500 g/l (25 cc)
– Tebuconazole EC 250 g/l (40 cc)
– Thiophanate Methyl WP 70(40 g)
– Tradimefon WP 5 (100 g)
– Tridemorf EC 750 g/l (15 cc)
– Triadimenol EW 50 g/l (100 cc)
– Tridemorf +Nuarimol EC 225+360 g/l (60 cc)
– Triforine EC 190 g/l (100 cc)
Bağlarda Ölükol Hastalığı
Phomopsis viticola (Sacc.) Sacc. fakültatif yasayan bir fungal hastalık etmenidir ve kültür ortamlarında ve doğada saprofit olarak da yaşamını sürdürebilir. Hastalık simptomlarından dolayı ölü kol hastalığı olarak ele alınmış, 1970′ lerden sonra bu karışıklık düzeltilmiştir. Hastalık etmeni bağlarda dormant sezonlarda kabukların ölü ya da ölmekte olan dış katmanlardan bitkilere giriş yapabilir, yani yaralanmış ya da yaralanmamış dokulardan enfeksiyon yapma yeteneğine sahiptir. Fungal etmen kış gibi olumsuz koşulları kabuklarda piknit (üreme organı), misel ve gözlerde ise sadece misel olarak geçirmektedir. Nemli bahar havalarında olgunlaşmış piknitlerden sporlar serbest bırakılır ve yakınlardaki sağlam dokulara sporlar taşınmaktadır. Enfeksiyonlar çoğunlukla serin, nemli havalarda ortaya çıkar ve fungus yaprak stomaları (doğal açıklık), budama yaralarından, sürgünlerdeki lezyonlardan ya da yaralanmamış sürgün gözlerinden bitkiye giriş yapar. Fungal etmen bitkiye girdikten sonra sistemik olmaktadır. Hastalık etmeninin uzun mesafe taşınmaları ise aşı gözleri, kalem ve genç fidanlar gibi bulaşık bitki materyallerinin yeni alanlara sokulması ile olmaktadır. Gövdedeki piknidler başlangıçta bitki dokusuna gömülüdür, fakat daha sonra epidermis dokusunu yırtarak dışarı çıkar ve bunların görünümü sert ve siyahidir. Fungal etmen gövde, yapraklar ve meyvelerde de bulunabilir.
Hastalık etmeninin belirtileri yaprak, sürgün, gövde ve meyvelerde gelişir. Infekteli genç yaprak ayasında küçük, açık renkli ya da klorotik, düzensiz veya yuvarlak şekilli lekeler olarak hastalık belirtisi görülür ve bu lekelerin merkezi ise koyu renktedir. Koyu kahverengi ile siyah nekrotik lekeler, ana ve sekonder damarlar ile yaprak saplarında da görülebilir. Infektelen genç sürgünler, gövde ve yaprak sapları koyu merkezli klorotik lekelere sahiptir. Yaprakların infektelen kısımları başlangıçta sarıya daha sonra ise kahverengiye dönmektedir. Bu lekeler genişlerken, infekteli dokular koyu kahverengi ile siyah bir renk alır ve şerit veya daha büyük lekeler olarak görülür. Sürgünlerin hızlı gelişmesi süresince, nekrotikleşen lekelerde çatlamalar meydana gelir ve korteks dokularda açık çatlaklar oluşur. Kalın sürgünler ve gövdelerde de yanıklık olabilir ve bir çok enfeksiyondan dolayı kırılgan olur. Salkımlardaki meyvelerin kaybı ile sonuçlanabilir. Fungal etmen meyve çürüklüğüne de neden olur, infektelenen meyveler yavaş yavaş kahverengiye döner, buruşur ve dökülmektedir. Meyvelerin epidermis dokusunda da piknitler meydana gelebilir .
Kültürel mücadele
1. Bitkilerin iyi koşullarda yetiştirilmesi ve devamlı kontrolü.
2. Dayanıklı çeşitlerin yetiştirilmesi.
3. Hastalıklı ve kuruyan dalların budanması, yere dökülen yaprakların derin sürülmesi ya da toplanması ve yok edilmesi.
4. Bağların havalanması iyi olacak şekilde tesis edilmesi.
5. Hastalıktan ari ve sertifikalı fidanların kullanımı.
Kimyasal mücadele
Zirai Mücadele Teknik Talimatlarina göre tavsiye edilen kimyasal ilaçlar(100 Litre su için):
– Bordo bulamaci SIVI (2+4 kg Kış uygulamasında)
– Captan WP 50(250 g Yaz uygulamasında)
– Maneb WP 80(250 g Yaz uygulamasında)
– Mancozeb WP 80 (200 g Yaz uygulamasında)
– Petrol Yagi 650 g/l + DNOC 15 g/l EC(6000 cc Kış uygulamasında)
– Metiram Kompleks DF 80 (200 g Yaz uygulamasında)
– Propineb WP 70 (200 g Yaz uygulamasında)
bağlarda kurşuni Küf Hastalığı
Botrytis cinerea Fr.(teleomorph: Botryotinia fuckeliana (de Bary) Whetzel) fungal hastalık etmeni her yerde yaygın olarak bulunan polifag bir fungus olup, bir çok bitkiye saldırma ve koloni oluşturma yeteneğine sahiptir. Bitkilere gelişmesi için ideal bir beslenme yeri oluşturan yaralı kısımlardan ve ezilmiş dokulardan giriş yaparlar. Konukçu bitkileri arasında domates, marul, salata, biber, patlıcan, çilek, bağ, elma, armut, gül, karanfil gibi bir çok bitki vardır. Hastalık etmeni konidi, miselyum ve sclerot gibi değişik formlarda bitki artıkları üzerinde toprakta bulunurlar. Yağmur, rüzgar ve örtü altında hava akımları yardımıyla yayılmaktadır. %95 civarındaki hava nemi ve 17-23 °C arasındaki sıcaklık hastalığın gelişmesi için uygun bir ortam oluşturur. Uygun olmayan çevre koşullarında, hastalık etmeni bağların ölü sürgün ve mumyalaşmış meyveleri üzerinde 6 mm çaplarında sklerotlarını meydana getirirler. Bu sklerotlar soğuk depo koşullarına yerleştirilmiş çürük meyveler üzerinde de gelişme gösterebilir. Belirli sıcaklık ve nem koşulları sağlandığında, şaraplık olarak saklanan meyvelerin Botrytis ile infektelenmesi istenir ve infektelenen meyveler serin ortamlarda yavaş yavaş çürümektedir. Meyveler bozulmaya başlarken, şeker içeriğinde düşme, fakat asit ve nitrojen içeriğinde yükselmeler meydana gelir. Infekteli ve fazla bozulmuş üzümlerde kalıntı miktarda şeker ve aromatik bir koku da meydana gelebilir. Bu durum şarap üretiminde arzu edilmez. İnfeksiyon için uygun olan nemli havalar sürekli olduğunda, istenilmeyen sekonder organizmalar (fungus, maya, bakteri ve sinekler) küflenen salkımlarda kolonize olurlar ve ekşi bir kokunun oluşmasını sağlarlar. Bu durumda da çürük meyvelerden şarap üretimi zorlaşır.
Hava koşulları uygun olduğunda, baharın genç sürgünler hastalık etmeni tarafından enfekte olur ve meydana gelen lezyonlar kahverengi yumuşak çürüklük şeklinde görülür. Sürgün infeksiyon noktasındaki lezyonlar sürgünü kuşatacak şekilde genişler ve lezyonun üst kısmındaki dokunun solmasına ve sonuçta ölmesine ya da kırılmasına neden olabilir. Bağların genç yaprakları infektelendiginde, fungal etmen yaprak kenarından ana damara doğru gelişme gösterir ve yaprakların “V” harfi biçiminde ölü doku alanlarının oluşmasına neden olur. Bu lekeler yaprak üzerinde kahverengi ve ezilmiş gibi görünür, zamanla yaparak sapına doğru gelişir ve tüm yaprağı kuşatır. Henüz olgunlaşmayan taneler yaz sezonunda infektelendiğinde, meyveler üzerinde yumuşak ve kahverengi çürüklük şeklinde hastalık ortaya çıkabilir. Uygun çevre koşullarında da fungusun gri ile soluk sarı spor yığınları infektelenmiş meyveler üzerinde görülür. Salkım çürüklüğü genellikle yaz sonlarına, salkımlar olgunlaşmaya başlayınca ya da hasattan sonra meydana gelir. Hatta meyve çürüklüğü düşük sıcaklıklarda depolanan ya da tutulan meyvelerde de görülebilir. Olgun meyvelerde enfeksiyonun ilk belirtisi küçük ve suyla ıslanmış lekeler seklindedir. Renkli meyvelerde bu lekeler hafif açık ve nispeten sınırlı bir şekildedir. Meyveler ovalandığında, bu lekeler üzerindeki deri çatlar, kayganlaşır ve sert olan iç meyve pulpu açığa çıkar. Zamanla infektelenen meyveler yumuşar ve kahverengi bir renk alır, fakat çürüklük meyve içine ilerleyinceye kadar normal görünümünü bozmaz. Daha ileri dönemlerde ise gri, sarı renkli fungal bir spor gelişmesi infektelen meyvelerin üzerini kaplar. Tam gelişen salkımlarda çürüklük meyveden meyveye hızla yayılır ve tüm salkım hastalıktan dolayı çürür. İnfeksiyonları takiben kuru hava koşulları hakim olduğunda ise meyveler kurur ve salkımlarda asılı kalırlar.
Kültürel mücadele
Bağların havalanmasına büyük önem verilmeli, sık dikimden kaçınılmalı ve budama yapılmalı, budamalar güneş yanıklığına sebebiyet vermeyecek şekilde yapılmalı, aşırı gelişmeler budama yapılarak azaltılmalıdır. Bitkileri yaralamaktan kaçınılmalı ve budamalardan sonra koruyucu ilaçlama yapılmalıdır. Ölü yada infekteli bitki çiçek, yaprak ve mumyalaşmış meyveler üretim alanlarından uzaklaştırılmalı. Dayanıklı çeşitler her zaman tercih edilmelidir. Depolama sıcaklıkları düşürülmeli ve depo temizliğine oldukça fazla önem verilmelidir. Uzun süre meyveyi ıslak tutacak uygulamalardan kaçınılmalıdır. Aşırı azotlu gübreleme yapmamalıdır.
Kimyasal mücadele
Sürgünler 10- 20 cm büyüklüğüne ulaştığında bitkiler koruyucu fungisitler ile ilaçlanabilir, ve bu İlaçlama çiçeklenmeden önce ve sonra 10-14 gün aralıklarla yapılabilir. Depolarda ya da hasattan sonra infeksiyonlari engellemek için hasattan 10-14 gün önce İlaçlama yapılabilir. Zirai Mücadele Teknik Talimatlarina göre tavsiye edilen kimyasal ilaçlar (100 Litre su için):
– Dichlofluanid WP 50 (200 g)
– Imazalil EC 500 g/l (30 cc)
– Iprodione WP 50 (75 g)
– Procymidone WP 50 (75 g)
– Pyrimethanil SC 300 g/l (100 cc)
– Vinclozolin WP/DP 50(75 g)
BAĞ ZARARLILARI
MAYMUNCUK: Genellikle siyah veya koyu kahverenkli 5-15 mm boyunda böceklerdir. Vücutlarının üzeri yaldızla kaplı veya çizgilidir. Ağız parçaları kısa ve geniş hortum şeklindedir. Yurdumuzda bölgelere göre zaman zaman yoğun olarak bulunmakla beraber daha ziyade kumsal ve taban yerlerde tesis edilmiş olan bağlarda her yıl ve yer yer görülürler.
Maymuncuk erginleri ilkbaharda gözler uyanmağa başladığı zaman kışladıkları yerden çıkarak kabarmakta olan gözleri genç aşıları, filizleri daha sonraları yaprakları yemek suretiyle zarar yaparlar. Yoğunlukları fazla olduğunda gözlerin uç kısmından başlayarak taban kısmına kadar tamamen yediklerinden, zarar yaptığı omcalar yeşermezler.
Böyle bir bağa uzaktan bakıldığında don vurmuş bir bağ gibi, görünür. Maymuncuklar gözlerden başka olgun yapraklarda da beslenirler. Yaprakların kenarlarını yarım yuvarlak şekiller meydana getirecek şekilde, damar aralarını genişçe, muntazam sadece yaprak damarları kalacak şekilde yemek suretiyle de zararlı olurlar.Larvalar (kurtlar) omcaların kökleri ile beslenirler. Yoğun larva hücumuna uğrayan omcalar kurur veya cılız kalıp verimden düşer. Özellikle yeni kurulmuş bağlardaki zararları önemlidir.
Maymuncukların en ekonomik zararı baharda gözlerde meydana getirdikleri zarardır. Özellikle zararlı yoğunluğu fazla ise zarar gören omcalardan o yıl ürün almak mümkün olmaz. Maymuncuklar kışı ergin halde toprakta, omca kabukları altında, yere düşmüş yapraklar altında geçirirler. İlkbaharda gözler uyanmaya başlarken omcalara tırmanarak kabaran gözleri, daha sonraları yeni çıkan yaprakları yiyerek beslenirler. Gündüzleri omcaların dibinde, toprakta, omcanın yarık ve çatlaklarında, kabuk altında gizlenirler. Geceleri faaliyete geçerler. Yumurtalarını omcaların dibine veya toprak içerisine bırakırlar. 15-20 gün sonra yumurtalardan çıkan larvalar bitki kökleri ile beslenerek gelişirler. Toprak içerisinde yaptıkları odacıklarda pupa olurlar. Pupa dönemleri genel olarak 20-35 gün devam eder. Çıkan erginler asma yapraklarında beslenirler. Yılda 1-1,5 döl verirler.
Mücadelesi
Bağın içinde ve çevresinde zararlının kışlayabileceği barınak yerleri yok edilmeli, bağ otlu bırakılmamalıdır. Ayrıca zararlının omcaya yerden sürünerek tırmanması dolayısıyla, omcaların dallarına yapışkan bir macunun çepeçevre sürülmesi halinde gelen erginler, yakalanır ve bunlar kısa aralıklarla yapılan kontrollerde yok edilebilir.Erken ilkbaharda zararlının çıkması muhtemel olan zamanlarda bağlarda gözlemler yapılmalı, zararlının kendisi veya zararı görülür görülmez ilaçlamaya geçilmelidir. İlaçların uygulanmasında omcaların tümüyle ilaçlanmasına özen gösterilmesi, özellikle gözlerin ve kök boğazlarının da ilaçla kaplanmış olması gerekmektedir.
SALKIM GÜVESİ: Ergini küçük bir kelebek olup, Kelebeğin kanat açıklığı 10-12 mm, boyu 6 mm kadardır.Ön kanatların zemini gri renkte, üzeri gri-mavi, kahverengi, kızılımsı sarı ve zeytin yeşili renklerle mozaik gibi süslüdür. Arka kanatlar ise gri renkte açık sarı, mavi parıltılıdır. Etrafı saçaklıdır. Yumurta mercimek şeklinde ve çok küçüktür. Larva yumurtadan yeni çıktığında yaklaşık 1 mm boyundadır. Olgun larva ise 9-10 mm boyundadır. Larvanın vücut rengi genellikle sarımsı yeşildir. Koyu renkli üzüm çeşitlerinde beslenen larvanın rengi mor renkte olabilir. Larvanın başı kahve renklidir. Larva her döneminde çok hareketlidir. Rahatsız edildiğinde salgıladığı ince bir iplikle kendini yere sarkıtır.
Pupa kahve renginde ve boyu 5-7 mm’ dir. Beyaz bir kokon içinde bulunur. Salkım güvesi yurdumuz bağlarının tümünde yayılış göstermektedir. Salkım güvesinin 1. döl larvaları salkımın tomurcuk ve çiçekleri, 2. döl larvaları korukları 3. döl larvaları olgun taneleri delip içine girerek beslenir. Tomurcuk çiçek veya tanede beslenen larva oradan çıkıp hemen yanındakine girerek içinde beslenir. Bu şekilde birden fazla tanede beslenir. Bu arada beyaz renkli salgıladığı ipliklerle taneleri birbirine birleştirir. Olgun üzümde beslenme esnasında tanelerde sulanma başladığı için larva bir tane içinde uzun süre kalamaz ve daha fazla yer değiştirir. Bu arada larvanın girip çıkarken deldiği tanelerden akan şekerli su çürüklük meydana getiren mantarların çoğalması sonucu salkımda önemli derecede zarar meydana gelir. Salkım güvesi bu şekilde direkt olarak üründe meydana getirdiği zararla bağların en önemli ve en ekonomik öneme haiz zararlısıdır.
Ayrıca yaş üzüm ihracatında ambalajlamada sorun olarak karşımıza çıkar. Zarar görmüş üzümlerden yapılan şarapların da kalitesi düşük olur.
Salkım güvesi kışı omca kabuklarının altında ya da barınabileceği yerlerde pupa halinde geçirir. İlkbaharda uygun orantılı nem ve sıcaklıkta pupalardan kelebekler çıkar. Kelebekler gündüzleri omcanın iç kısımlarında hareketsiz dururlar. Akşamüstü güneş battıktan sonra sıcaklığın 10°C üstünde olduğu saatlerde uçuşmaya başlarlar. Uçuşlar gece yarısına kadar devam eder. Dişiler yumurtalarını baharda çiçek tomurcuklarına, çiçeklere ve çiçek saplarına bırakırlar. Bir dişi 60-70 yumurta bırakabilir. Yumurtalardan 8-10 gün sonra larva çıkar. Yeni çıkan larva bir süre dolaştıktan sonra çiçek kılıflarını delip tomurcuk veya çiçek kılıfı içine girer ve beslenir. Dört gömlek değiştirdikten sonra olgun larva salgıladığı iplikçiklerle bir kokon örer ve onun içinde pupa olur. 1. dölün yaşam süresi 35-40 gün kadardır. 2. döl larvaları korukta; 3. döl larvaları da asmanın olgun üzüm döneminde zararlı olurlar. Bu dönemlerde hava koşulları zararlının gelişme isteklerine daha uygun olduğundan bu döllerin gelişme süreleri daha kısadır. Salkım güvesi genellikle yurdumuzda 3 döl verir. Ancak hava koşulları zararlının isteklerine uygun olan bölgelerde ve yıllarda 4. bir döl daha meydana gelebilir.
Mücadele: Salkım güvesi larvalarının faaliyeti için sıcaklık ve orantılı nem bakımından omcaların iç ve alt kısımları daha uygun olduğu için salkım güvesi dişi kelebekleri yumurtalarını iç alt kısımlardaki salkımların üzerine bırakılır. Bu nedenle omcayı askıya almak, aralama ve uç almayı omcanın iç kısmını havadar tutacak şekilde yapmak, bağı otlu bırakmamak, kış temizliğine önem vermek zararlının faaliyetini azaltmak bakımından yararlıdır.Bugün için salkım güvesi ile en etkin mücadele yöntemi kimyasal mücadeledir. Kimyasal mücadelede en önemli husus ilaçlama zamanının iyi bilinmesidir. Bunun için de Tarım ve Köyişleri Bakanlığına bağlı kuruluşlarda çalışan Ziraat Mühendisleri ve Ziraat Teknisyenlerince, tahmin-uyarı yöntemi esaslarına göre yapılan incelemeler sonucunda saptanan ilaçlama tarihleri, çeşitli araçlarla üreticilerimize bildirilmektedir. İlaçlamalar için uyarı alındığında görevli elemanların önerdikleri ilaçları, verilen dozlarda kullanmalıdır. Uygulamalarda özellikle salkımların ilaçlanmasına özen gösterilmeli ve ilaçlama günün serin saatlerinde yapılmalıdır.
UNLU BİT: Ergin dişi oval ve yassı biçimde, 3.5 mm uzunluğunda, 2-2,5 mm genişliğindedir. Vücut rengi sarı veya sarımsı turuncudur. Ancak üzeri un görünümünde beyaz mumsu tabaka ile örtülü olduğu için beyaz renkte görünür.
Yumurta, uzunca oval şekilde ve sarı renktedir. Yumurtalar beyaz mumsu iplikçiklerden oluşmuş yığınlar arasında kümeler halinde bulunur. Bir kümede 150-200 adet yumurta vardır.
Larva açık sarı renklidir. Mumsu örtüleri yoktur. Unlu bit asmanın her tarafına yayılarak, yaprak sürgün salkım ve gövdede zarar yapar. Bitkinin özsuyunu emerek omcanın zayıflamasına, üründen düşmesine ve sonunda kurumasına neden olur. Unlu bitin salgıladığı tatlımsı maddeler çürüklük yapan mantarların gelişmesine ortam sağlar. Böylece bitki organlarının üzerinde siyah renkli küfler oluşur. Bunlar solunuma ve bitkinin güneş ışığından yararlanarak besin maddesi üretmesine engel olarak bitkiyi zayıf düşürdüğü gibi meydana gelen ürün de kalitesiz olur.
Unlu bit kışı ergin, yumurta ve çeşitli larva dönemlerinde omcaların kabuk altında, yarık ve çatlaklar arasında, kök boğazına yakın yerlerde geçirir. Mayıs ayı sonunda kışlağı terk eden ergin ve larvalar, beslenmek üzere omcanın yeşil kısımlarına tırmanırlar. Yaz ortalarında, taneler sulanmaya başlayınca salkımlara geçiş başlar ve bu dönemde çoğalmaları da hızlanır. Yumurta bırakma süresi uzundur. Bu nedenle, her zaman ergin yumurta ve larva dönemlerine her zaman birlikte rastlamak mümkündür. Bir dişi 250-600 adet yumurta bırakabilir.
Unlu bit sıcak ve nemli yerleri seven bir zararlıdır. Bu nedenle ilkbaharda ve yaz mevsiminde orantılı nem yüksek olduğu zaman çoğalmakta, kurak geçen yıllarda zarar daha az olmaktadır. Bu nedenle unlu bitin zararı yıldan yıla değişmekte ve özellikle sık dikilmiş nemli ve gölgelik bağlarda daha fazla zarar yapmaktadır. Unlu bit yurdumuzda 2-6 döl vermektedir.
Mücadelesi: Çok su tutan taban arazide ve gölgelik yerlerde bağ tesis edilmemelidir. Zorunlu kalındığı taktirde omcalar seyrek dikilmeli ve sürgünler yükseltilmelidir.
Bulaşma görülen bağlarda omcaların yaprakları seyreltilmeli, salkımların havalanması temin edilmelidir. Ayrıca kışın budama yapılırken kabuklar soyulup yakılarak, zararlı yoğunluğunun azalması sağlanmalıdır.
Bağda unlu bite karşı kimyasal mücadele iki devrede yapılabilir. 1. devre omcanın gövdesinde kabuklarda ıslaklık görülmeye başladığı ve unlu bitin bitkinin yeşil kısımlarına doğru yürümeye başladığı devredir. Bu devrede koruklar tahminen nohut büyüklüğündedir. 2. devre unlu bitin yaprak ve salkımlara geçtiği tanelerin sulanmaya başladığı devredir.
Ancak 1. devrede zararlı birkaç omcada ve çok seyrek olarak rastlanmışsa sadece 2. devrede ilaçlama yapılmalıdır.
İlk devrede omcaların çoğunda, bulaşma saptanırsa ve ayrıca ihraç edilen çeşitlerde her iki devrede de ilaçlama yapmak zorunludur.
Her iki devrede de tarım teşkilatlarınca öğütlenen ilaçlar önerilen dozlarda yazlık yağ ile karıştırılarak kullanılmalıdır. Ancak yazlık yağların kükürt ile karışması halinde yakma yapabileceği göz önünde bulundurularak bağlarda kükürt kullanılması gereken durumlarda unlu bite karşı yapılan uygulamalarla kükürt uygulaması arasında en az 15- 20 gün zaman bulunmalıdır. Mecbur kalınırsa, ilaçlar yazlık yağ karıştırılmadan kullanılmalıdır.
İlaçlamalarda gövde, sürgün ve salkımların iyice ilaçlanmasına dikkat edilmeli ve ilaçlama kaplama şeklinde yapılmalıdır.
BAĞ UYUZU: Bağ yaprak uyuzunu meydana getiren zararlı, gözle görülemeyecek kadar küçük bir akardır. Akar kışı asmanın gözlerindeki tüyler arasında, kalın ve ince dalların çatlakları arasında ergin halde geçirir. İlk baharda taze yapraklara geçerek beslenmeye başlar. Yaprakları alt yüzünden emer. Emgi yaptığı yerlerde yaprak üst yüzüne doğru kabarcıklar meydana gelir. Kabarcıkların içinde beyaz renkli tüyler meydana gelir. Dişiler bu tüylerin arasına yumurtalarını bırakır. Yumurtalar açılınca çıkan yavrular da aynı erginler gibi beslenerek zararlı olurlar.
Bu akar türü yılda 7-8 döl vermektedir. Bu nedenle yapraklardaki belirtiler devamlı olarak görülür. Uygun giden havalarda bulaşmalar çok olduğu için yaprakların üstünde, çiçek tomurcuklarında ve çiçeklerde de beslenir ve ağır zararlar meydana gelir. Kabarcıkların içinde önceleri beyaz renkli olan tüyler zamanla kahverengi olurlar. Yeni bulaşmalarla meydana gelen kabarcıkların üzerindeki tüyler beyaz renklidir. Beslenme İlkbaharda gözler açılırken başlar, geç sonbahara kadar devam eder. Zarara uğrayan yapraklar özümleme işini tam olarak yapamazlar ve zararının yoğunluğu oranında ürün miktarı etkilenir.
Külleme hastalığı için kükürt kullanılıyorsa bu zararlının zararı pek hissedilmez. Çünkü kükürt bu zararlıyı da kontrol altında tutar. Ancak kükürt kullanılmayan bağlarda yapraklarda kabarcıklar görüldüğü zaman ilaçlama yapılmalıdır.
BAĞ FİLOKSERASI: Filokseranın köklerde yaşayan formuna kök filokserası, yapraklarında yaşayan formuna yaprak filokserası denir.Kök filokserası yerli asmaların köklerinde, yaprak filokserası ise Amerikan asmalarının yapraklarında zarar yapar.
Kök filokserası oval veya armut şeklinde, sarımsı yeşil esmer, kırmızı kahverengine kadar değişen renklerdedir. Sırtında koyu renkli lekeler vardır. Ağız uzun bir emici hortum şeklindedir. Vücut uzunluğu 0,5-1,3 mm’ dir.
Yaprak filokserası ise 1,5-1,7 mm, sarı renkli sırt kısmı lekesizdir. Emici hortumu daha kısadır.
Ayrıca filokseranın kanatlı ve kanatsız olan formları vardır. Filokseranın değişik formları tarafından 4 farklı tipte yumurta bırakır. Bunların bir kısmı küçük bir kısmı büyüktür. Bir kısmı döllenmiş bir kısmı döllenmemiş yumurtadır.
Yumurtalardan çıkan larvalar gözle görülmeyecek kadar küçüktür. Boyları 0,55 mm kadardır. Yeşilimsi sarı renklidir. Dört gömlek değiştirdikten sonra ergin olurlar.
Yurdumuzun tüm bağ yetiştiriciliği yapan yerlerinde yayılmıştır. Zaman zaman hissedilecek derecede zarar yapar. Kök filokserasının köklerde beslendiği yerlerde emgi sonucu meydana gelen şişkinlikler görülür. Bu şişkinliklerin çürüyüp dağılmaları ve bu şeklin devamlı tekrarı köklerin görev yapamaz hale gelmesine sebep olur.
Yaprak filokserası ise yeni açılan tomurcuklara girerek taze tomurcuk ve yaprakları sokup emer. Emgi noktalarında yaprak dokusu alt yüze doğru çıkıntılar yaparak şişkinlikler meydana gelir.
Filoksera ile bulaşık olan bağlarda zamanla sürgünlerde genel bir durgunluk, omcada zayıflık, yapraklarda küçülmeler, sararmalar görülür. Boğum araları daralır. Çubuklar odunlaşamadıklarından kışın soğuktan etkilenirler. Ayrıca salkımlarda tanelerin seyrekleştiği, normal şekerleme ve renklenmenin olmadığı görülür. Omcalar birkaç yıl içinde ağır bir durgunluk göstererek kururlar. Bu tip omcalar bağın içinde kümeler halindedir.
Kök filokserası, kışı nimf halinde omca köklerinde geçirir. İlkbaharda beslenerek ergin olurlar ve yeni dölleri vermeye başlarlar. Köklerde yumurtalar ve larvalar ana etrafında birlikte bulunurlar. Beslenen ve gelişen larvalar ergin olarak yaz süresince bir kökten diğerine ve toprak yarık ve çatlaklarına çıkarak diğer omcalara geçerler. Bunlara göçmen denir ve yeniden çoğalarak yeni bulaşmalara sebep olurlar. Bir yılda 4 veya daha fazla döl verirler.
Yaprak filokserası, kışı omca gövde ve dallarının kabukları arasında yumurta halinde geçirir. Havaların ısınması ve gözlerin uyanması ile birlikte yumurtalar açılır ve genç larvalar genç yapraklara giderek yaprakların alt yüzeylerinde şişkinlikler meydana getirirler. Yaz boyunca 6-7 döl verir.
Filokseranın omca kökünü emdiği kısımda omcanın gösterdiği reaksiyon ile bir mantar tabakası meydana gelir ve bu tabaka kökün iç kısımlarını çürümekten korur. Yerli asmalarda bu reaksiyon yavaş olduğundan mantar tabakası ya çok ince teşekkül eder veya hiç teşekkül etmez. Amerikan asmalarında bu tabaka çok kalın olmaktadır. Bu bakımdan %60’dan az kum ihtiva eden topraklarda bağ tesisinde toprağın tipine göre filokseraya dayanıklı, toprağın kireç oranına, üzerine aşılanacak asma çeşidine ve bölge koşullarına uyabilen anaçlar kullanılmalıdır. Filoksera ile mücadelede en etkili yöntem budur. Bundan başka şu hususlara da dikkat edilmelidir;
Filoksera’nın bulunduğu bölgelerde temiz bölgelere topraklı veya topraksız asma fidan ve çubukları nakledilmemelidir. Kök filokserasının kimyasal mücadelesi yoktur. Yaprak filokserası için yapraklarda şişkinlikler görülür görülmez fidanlıklarda bulunan aşısız köklü Amerikan asma fidanları sökülerek yakılmalıdır. Filokseranın kontrolü ancak karantina önlemleri ve dayanıklı asma anaçlarının kullanılmasıyla mümkündür. Bu nedenle filokseraya dayanıklı anaçine yerli çeşitlerin aşılanmasıyla oluşmuş fidanlarla bağ tesis etmek, filokseradan korunmak için tek yöntemdir.