Doç. Dr. Fatih M Birdane, Gıda güvenliği grubuna gönderdiği yazıda şunları belirtti.
Hayvancılıkta serbest piyasa koşullarında alım satım yapılmaktadır. Para kazanan veya kazanacağına inanan hiç kimse düvesini, sağdığı ineğini kesmez. Ancak bunların kendisine getirisi olmayacağına inandığında zarar etmeyi de göze almaz. Yasak koyarak ‘ülke menfaati kardeşim’ diyemezsiniz. Biz bu söylemleri ve zorlamaları çoktan geride bıraktığımızı sanıyorduk.
‘Daha önce de yasak vardı yeni bir şey değil’ demek de sorunu çözmemektedir. Vatandaşın elindeki hayvanı GTH bakanlığı veya Komisyonlar mı beslemektedir ki ‘kesimi yasakladım’ diye karar alabiliyor ? Hayvancılığın, GTH’nin acilen yardıma ihtiyacı bulunmaktadır. Özel sektörü canlandırmak yerine ‘yasak’ dan başka çözüm üretememektedir. En azından Kalkınma, Ekonomi ve Maliye Bakanlıklarının bürokratlarının GTH’ye yardım etmesi gerekmektedir. Sayın bakanın ifadesi ile tarım politikalarında (hayvancılık politikası?) başarıları ile ülkemiz dünyada 7. Sıraya yükselmiş bu başarının ardında da krediler, desteklemeler, çıkarılan kanunlar varmış. Ne yapmayı düşünüyorsunuz ? Desteklemeleri 2 milyardan 12 milyara mı çıkaracaksınız ? Et ve sütteki hibeleri % 50 mi artıracak mısınız ? Yeni 5 kanun daha mı çıkaracağız ? Hani işletme başına tarım arazileri ABD’de 1800 dönüm, Avrupa’da 400 dönüm bizde 50 dönüm böyle rekabet edilemez diyordunuz, ne oldu da 7.sıraya yükseldik ? Ne yazık ki hala sorunu ve çözümlerinizi belirleyememişsiniz. Bana göre ‘özel sektörün problemleri çözülecek, önündeki engeller kaldırılacak’ yaklaşımı başarı kriteri olarak yaptığınızı sandığınız tüm uygulamardan daha önemli. Keşke 2-3 veya 5 hayvanı olanı da özel sektör olarak görebilseniz.
Hayvancılık ekonomik ve politik bir iştir. Hayvancılıkla ilgili geriye kalan ve aklınıza gelen tüm faktörler bu ikisinin arkasından gelir. Ancak bundan anladığımız sadece hibe, kredi ve kanun ise kendimizi kandırıyoruz demektir. Bu konularda yapılanları desteklemekle beraber sorunun temeline inilemediğini söylemek isterim. Damızlık para etmiyor bir önceki yılın yarı fiyatına bile alıcı bulamıyor ise ve damızlık talep eden yok ise bu hayvanlar ne olacak ? Her gün zarar eden bir üreticiye ‘zarar etmeye devam edeceksin’ diye emir verilir mi ?
‘Efendim bunlar ülkenin parası’ diyen yaklaşımlar, ‘ülkenin parası dövizi gidiyor’ söylemleri hep bu tarım ve hayvancılık alanın da mı söylenecektir ? Bu memlekette kredi kullanan sadece tarım ve hayvancılık sektörleri midir ? Hangi kredi olursa olsun, kullananlara konulan hacizlerin bile bir yöntemi ve yolu vardır. Bakanlığımız yetiştiriciye bir çeşit haciz uygulamaktadır. Ancak mallarına da bir fiyat takdirinde bulunmamaktadır. ‘Kredi’ şartları ve ödeme seçenekleri olan bir paradır. Bu krediler kullanılacağında size de sorulmadı mı ? Kimse bu parayı zorla almadı veya siz de zorla vermediniz. Şu anda zarar ediyor ve bizim paramızı batırıyor ise bu zararı kendisinin çekmesini mi bekleyeceğiz ? Sonra ne olacak ? Bu parayı bize nasıl ödeyecek ? Yoksa ‘yasak’ koyduğunuz bu hayvanların 6 ay içinde yetiştiriciye bir faydası mı olacak veya ona faydası olmadan ülke ekonomisine mi faydası olacak ? Kredi falan kullanmadıysa bu para kendisinin parası ise biz niye karışıyoruz ? Aldığı parayı ödeyebilecek ise niye bekle de zarar et diyoruz ?
Gerçekten bu hayvanlara ‘milli servet’ olarak bakılıyorsa bu serveti korumanın yolu ‘yasak’ olamaz. Bu tip yasaklar ile bir yere gidemediğimiz geriye dönüp bakılarak görülebilir. Yetiştirici gidecek yol bulamadığı için bu yolu seçmektedir. Milli servetimiz gidiyor ve bunun sebeplerini herkes bağırırken bakanlığımız duymuyor, bu sebeplere çare üretemiyor, yetiştiriciye yol gösteremiyor veya yeni yollar açamıyorsa kanunlarfda geçen ‘düzenleme’ görevini yanlış anlıyordur. Buraya gelmemizin başlıca nedeni olan yem fiyatları, girdi fiyatları artışı ve ürün fiyatlarındaki düşüklük ‘serbest piyasa koşulları’ nın sonucudur diyeceğiz karışmayacak müdahale etmeyecek misiniz ? Belirlediğiniz bu ‘serbest piyasaya’ karışmadığınızda hayvanların kesime gideceğini göremediniz mi ? Vatandaş hayvanları kestirmeye başlayınca mı ‘milli servet’ oldular. Bu hayvanlarla ilgili kararlar serbest piyasa’nın dışında mıdır, devlet eliyle mi alınıyor ?
Yetiştiriciler ve hayvanlar GTH bakanlığının düzenlemesi için de değil midir ? Düzenlemeden kasıt ‘olaylara hakim olmaktır’ ancak, bu ve benzeri konular sanırım hep yazılmaya devam edilecek. Bakanlığımız da her seferinde ‘hakim olmaktan’ anladığı sarı veya kırmızı kartları göstermeye devam edecektir.
Hayvancılık ekonomik ve politiktir dediğimde politik kelimesi sadece ‘siyaset yapmak’ olarak anlaşılmamalıdır. İzleyeceğiniz yollar ve gideceğiniz hedefinizin olduğunu bununla ilgili planladığınız metot/yöntemler anlaşılmalıdır. Bu planlarda da dünyadaki durum, ülkedeki durum ve sorumluluk alanınızdakileri korumak olmalıdır. Sözün özü; ‘ülke hayvancılığını geliştirmek, …yapmak’ gibi uzatıldığında her yere gidebilen cümleler yerine politikalarınızı net olarak belirlerseniz ve bununla ilgili yapacaklarınızı yapamayacaklarınızı bir yer aksadığında hangi yolları kullanacağınızı net söylerseniz yetiştirici/sektör de ne yapacağına karar verir. Sayın bakana her zaman ulaşabilenler ve GTH bürokratları; her zaman olacak olan ve hep şikayetçi olduğunuz spekülatörlerin önüne geçebilmeliydiniz. Yem, saman artıyor, et-süt fiyatları zarar ettiriyor denildiğinde müdahale etmeliydiniz. Ürünlerinin fiyatlarını koruyacak yöntemler bulmalıydınız. Köylüyle konuşmalıydınız. Bu ülkenin başbakanı, cumhurbaşkanı esnafla, taksiciyle oturup çay içiyor sorunlarını dinliyor. Bunlar yapılsa yasakçı yaklaşımlara da gerek kalmayacaktı.
Neredeyse 8-10 aydır yetiştiricinin inek ve düvelerini kestirdiğini pazarların bunlarla dolu olduğunu görmediniz mi ? Muhtemelen aylar sonra gördünüz ve sayın bakan ‘vergileri artırdık ama bunun et fiyatlarını yükselteceğine inanmıyorum’ dedi. Çünkü zaten içeride yok pahasına satılan ve kesilen inekler mezbahalarda kuyruk olmuşlar ve dışarıya talep kalmamıştı. Herkes karşı çıkarken dışarıdan hayvan getirilmelidir diyen nadir insanlardanken yazdığım yazıda sistem olmadığını ve düzenleme yapılamadığını belirtmiştim. Eleştirdiğim bakanlığımın bu yasakla da yanlış yapıyor olduğunu, fayda/zarar hesabının da yanlış olduğunu ve hala sistem kuramamış olduğunu bir kere daha gördük. Yoksa hala bakanlığımız; ‘önemli değil, işini bilmeyenler sıkıntıda, yoksa büyütecek bir şey yok’ ‘bizi eleştirenler şucu-bucu….. lardır’ mı diyor.
Kredilerin uzatılması, borçluların borçlarının yayılmasını tavsiye eden yazılar okuyorum. Ne bekleniyor acaba ? Yol tıkalıyken, 6 ay sonrasını tahmin edemeyen yetiştirici varken bu çeşit söylemlerden çözüm beklenemez.
İster bürokrat ister başka çevrelerden bu ‘yasak’ için tavsiyelerde bulunanlardan sayın yetkililer başka bir çözüm önerisi de isteselerdi keşke. Öyle bir durumdayız ki birileri ‘sıkıntı var, kriz var’ dediğinde ‘yok canım’ diyoruz. Boğuluyoruz dendiğinde ‘genelge, tamim’ yolluyoruz. Bakanlığımız hayvancılıkla ilgili problem söyleyenlerin sayısı kaç olunca kriz olarak algılıyor ? Merak ediyorum bir gün görecek miyiz acaba bakanlığımız herkesten önce erken uyarı verecek, şuralarda kriz/sorun var ben de şu tedbiri alacağım diyecek.
Örneğin, Şubat veya Mart ayı için veya 6 ay sonrası için hayvan ve hayvansal ürünlerde bir öngörüsü ekonomik kriterlere dayalı tahmini fiyatları da içeren hesaplamaları var mıdır ? Yoksa yasak koyduğu hayvanlar bir şekilde tükenince ‘yurt dışını tekrar açarız’ diye böyle bir hesap yapmaya gerek duymuyorlar mı ?
Yetiştiricilerin hayvanının ‘damızlık’ vasfı taşımadığına dair rapor almaya çalıştığı duyulmaktadır. Alınan ‘kesim yasağını’ tasvip etmemekle, bu tip yasakların yeni anayasa kriterlerine de uymayacağına inancımla beraber hiçbir hekimin de yanlışı başka bir yanlışla düzeltmesine, yetiştiriciye yardım etmek için bile olsa doğru olmayan bir rapor düzenlemesine de karşıyım. Yetiştiricinin var ise mağduriyeti bir dilekçe ile kendisini mağdur eden kuruma ulaştırmasını sağlamak gerekmektedir. Hekimlerin bu tip durumlarda verecekleri yanlış/sahte raporların meslek odaları tarafından ve mesleğin gerekleri bakımından disiplin suçu olduğunu da hatırlatmak isterim.
Doç. Dr. Fatih M Birdane
Kaynak: Retail News