Kimyasal gübreler kullanarak topraklarını çoraklaştırdıklarını söyleyen çiftçiler, “Organik tarımla birlikte toprağımız hayat buldu. Ürünlerden iyi para kazanıp, sözleşmeli ekim yapıyoruz. Sattıklarımızdan yüzde 10 prim bile alıyoruz” dedi.
‘Gıdanız ilacınız, ilacınız gıdanız olsun’… Hipokrat’ın çağlar öncesi dile getirdiği bu söz bu yazı dizisini özetleyecek en doğru ifade olsa gerek. Dünya nüfusundaki hızlı artış, gelir dengesizliği, savaşlar, iklim değişikliği ve kuraklık gibi nedenlerle milyonlarca insan gıda sıkıntısı çekerken zengin bir gıda çeşitliliğine sahip ülkemizde en büyük sıkıntı gıda güvenilirliği. Endüstriyel tarımla birlikte kullanılan kimyasal ilaç, sentetik gübre ve ithal tohumların sağlığımıza nasıl bir etkisi olduğu da en çok tartışılan konuların başında geliyor.
Her gün birilerinin daha kansere yakalandığını duyduğumuz bu günlerde herkes ne yiyip ne içtiği konusunda diken üstünde. Onkologlar, konvansiyonel yöntemle yetiştirilen ürünler için ‘Kötü kalpli cadının Pamuk Prenses’e verdiği zehirli elma’ benzetmesini yapıyor. Cadı’nın tuzağına düşmemek için alabileceğimiz önlem ise geleneksel üretim biçimi; yani ‘ekolojik tarım’. Sağlığa zararlı kimyasal girdi kullanmadan, üretimden tüketime kadar her aşaması kontrollü ve sertifikalı tarımsal üretim biçimi olan ekolojik tarım; ‘organik tarım’ olarak da bilinmekte. Türkiye’de organik tarım yapmak isteyen girişimciler bakanlık tarafından yetkilendirilmiş sertifika kuruluşlarına başvuruyor. Toplam 19 adet olan bu kuruluşların başvuruları incelemeye alınıyor ve şartlar uygun bulunursa üreticiyle sözleşme imzalanıyor. Bu sözleşme kapsamında organik üretim alanında yapılacak bütün işlemler takip ediliyor. Kimyasal girdi kullanmadan elde edilen ürünler de yine denetimden geçerek organik ürün olarak piyasaya sürülüyor.
Manisa Salihli’ye bağlı Tekelioğlu Köyü Türkiye’nin ilk organik köyü unvanını taşıyor. Marmara Gölü’nün kıyısında yer alan köyün organikle tanışması Alman Rapunzel firmasının Türkiye’deki temsilcisi Attila Ertem sayesinde olmuş. Ertem’in 1989 yılında başlattığı ‘organik susam’ projesiyle ekolojik tarıma geçen köye organik üretim adeta yeniden hayat vermiş. Kullanılan suni gübre ve tarım ilaçlarının çoraklaştırdığı tarım alanlarının organik tarımla kurtulduğunu anlatan köylüler, “Organik olmasaydı mahvolurduk. Bu zamana kadar topraklarımızı kaybedebilirdik” diyor.
‘Ürün çeşidimiz arttı’
İzmir’e 90 kilometre uzaklıktaki Türkiye’nin ilk organik köyüne hasat sonrasının rahatlığının yaşandığı bir dönemde gittik. Tarlalar boş, erkekler kahvede kadınlar da evlerindeydi. ‘Ekolojik Yaşama Hoşgeldiniz’ tabelasıyla karşılandığımız köyün giriş yolu ekolojik tarım projesini benimseyen köylülerin ektiği çam fıstığı ağaçlarıyla kaplı. Kamerayla izlenen köyde ‘organik bakkal’ bile var. Köyün çehresi organik tarıma geçişle birlikte değişmiş. Yıl içinde yerli yabancı yüzlerce turist ağırlanıyor, hasat dönemlerinde de konuklar için eğlenceler tertip ediliyor. Köylülere ekolojik danışmanlığı da firma mühendisleri sağlıyor. Rapunzel projesinin köydeki sorumlusu İsmet Erefe (47) organik tarıma geçişi ve sonrasında yaşanan değişimi anlattı. Organik tarıma geçmeden önce köyde sadece arpa, buğday ve tütün üretiminin yapıldığını belirten Erefe, ‘Rapunzel’ projesiyle birlikte ürün çeşitlerinin arttığını söyledi. Köydeki 75 hanenin tümünün tarımla uğraştığını ve 10 bin dönümlük alanda üretim yaptıklarını anlatan Erefe, “Köyümüzde yetişen bütün ürünler organik. Tüm tarla ve bahçe bitkilerini üretiyoruz. Ana ürünümüz üzüm. Zeytin de son yıllarda arttı. Arpa ve buğday yetiştirmeye devam ediyoruz. Domates ve biber de yetiştiriyoruz, pamuk da. Projeyle çiftçilerimize de istihdam sağlandı” dedi.
‘Verim alamıyorduk’
Organiğe geçmeden önce toprakların çoraklaştığını ve verim alamamaya başladıklarını ifade eden Eref şöyle devam etti:
“Danışmanlık alıp organik tarıma geçince toprağımız eski gücüne kavuştu. Daha önceden kimyasal gübreler kullanıyorduk. Bu gübreler toprağın altında tamamen erimedi ve toprakta katmanlar oluşturdu. Toprak çoraklaştı. Organik tarımla bu gübreler yerine gerçek hayvan gübresi vermeye başladık ve toprağımız zamanla eski canlı haline döndü. Hayvan gübresinde toprağın ihtiyacı olan tüm besin yer alıyor ve bu gübre ürünlerimizi istediğimiz düzeye ulaştırıyor.
Şimdi çok memnunuz. Doğal yöntemlerle tarım yaptığımız için ürünlerimizi diğer çiftçilere oranla daha iyi fiyattan satıyoruz. Mesela üzümde kilogram başına 70 kuruş bir farkla satış yapıyoruz ve bu bize yetiyor. Zaten verim açısından da hiçbir sıkıntı yaşamıyoruz. Üzüm ve zeytin döngümüzü çok rahat yapıyor. İkisi de çok değerli ürünler.”
Yılda 3-4 kez denetim
Zararlılarla mücadele için danışmanlık aldıklarını ve organik sertifikalı ilaçları kullandıklarını aktaran Erefe, köydeki tüm üreticilerin hayvanının bulunduğunu, bu hayvanların gübrelerinin de köyün girişindeki kompost merkezinde işlenerek gübre halinde yeniden köylülere dağıtıldığını söyledi.
Denetim firmasının yılda 3- 4 kez gelip ürünlerinden örnekler aldığını da belirten Erefe, “Organiğe geçince köy adeta huzur buldu. Köyümüzün çehresi değişti. Köyümüz sadece Türkiye’de değil dünyada bile tanınır halde. Her yıl yerli yabancı yüzlerce insan geliyor. Dünyanın 20 değişik ülkesinden misafir ağırlıyoruz köyde. Devletin organiğe desteğinden de faydalanıyoruz. Faizi çok düşük krediler kullanıyoruz bu da bizi çok rahatlatıyor. Şu an hiçbir sıkıntımız yok. Üründen iyi para kazanıyoruz. Zaten alım garantimiz var. Sözleşmeli ekim yapıyoruz. İstediğimiz zaman ürünün borsadaki fiyatının bize uygun olduğunu düşündüğümüz zaman kesim yaptırıp paramızı alıyoruz” diye konuştu.
Çevre köyler kıskandı
Projeye katılıp organik üretim yapmak için ‘Bizi de aranıza alın’ diyen birçok çiftçinin olduğuna da değinen Erefe, “Diğer köyler de kıskandı. Ama üretim ve tüketim dengesinden dolayı bunu gerçekleştiremedik. Ayrıca köylümüz de organiğe iyice alıştı” dedi.
Çiftçiler organik üzüm, zeytin, arpa, buğday, domates ve pamuk yetiştirdiklerini söyledi.
Yüksek fiyata satıyoruz
Köyde organik üretim yapan çiftçiler de şunları söyledi:
Mustafa Aktaş (42): Benim tarım yaptığım 90 dönümlük arazim var. Burada üzüm, arpa ve buğday yetiştiriyorum. Halimden gayet memnunum. Organik daha güzel. Sattığınızda pirim alıyorsunuz. Ayrıca yüksek fiyata da satıyorsunuz. Organikten önce kimyasal gübre ata ata tarlalarımız çoraklaşıyordu. Şimdi ürün çeşidi de arttı. Her yıl farklı ürün ekiyoruz ve bu da toprağa katkı sağlıyor. Organik tarımda değişik ürün mutlaka yapılmalı. Şu anda zeytin hasadımız var. Önümüzdeki günlerde yağmur artarsa buğday, arpa ekimi başlar.
Mevlüt Aktaş(51): Hepimiz memnunuz. Pazarımız iyi, önümüz de açık. Ürün aldığımız zaman sıkıntı çekmiyoruz. Normalde çiftçi çok zor para kazanır. Bu mazot fiyatlarıyla çiftçi hep zarar eder. Organik olmasaydı temelli mahvolurduk. Organiğe geçmeseydik bu zamana kadar topraklarımızı kaybedebilirdik.
Ahmet Şener(56): Organik tarıma geçtikten sonra kazancımız yüzde 80 arttı. Kazandığımızın üçte biri oranında masraf yapıyoruz. Ürünlerimiz borsa gibi. Pirimlerimiz de var. Ürün sattığımızda yüzde 10 pirim alıyoruz. Ayrıca sağlıklı ürün yetiştirip sağlıklı ürün tüketiyoruz. Şimdi organik tütün anlaşması yaptık. 3 yıl boyunca organik tütün ekeceğiz. Organik, köyümüz için velinimet.
Rapunzel Nedir?
Rapunzel dünyanın birçok ülkesinde organik tarım yapıp ürün işleyen firmanın ismi. Üç Alman girişimcinin ‘Rapunzel Naturkost’ ismiyle kurduğu şirket 1989 yılında Türkiye’de de bir temsilcilik açtı. 1980’li yılların ortalarından beri başta üzüm ve incir olmak üzere çok sayıda tarım ürününü organik şartlarda Türkiye’de yetiştirip satın alan şirket için şu an Türkiye’deki 600 çiftçi üretim yapıyor. 28 bin dönümlük alanda yapılan üretimin ana ürünleri üzüm, incir, fındık ve kayısı.
Kaynak: Milliyet