Dünya Çölleşmeyle Mücadele Günü…

0
1302
Dunya-Collesmeyle-Mucadele-Gunu

-Dünya Çölleşmeyle Mücadele Günü…

-BM bu yılki sloganı “Toprak Geleceğindir,
İklime Dayanıklı Hale Getirelim” olarak belirledi
-TZOB Genel Başkanı Bayraktar:
-“Kuraklık, erozyon, toprağın bozumu ve çölleşme
sonucu kaybedilen toprak, ortak geleceğimizin
tehlikeye girmesi demektir”
-“Ülkemizde tarım alanlarının yüzde 59’unda,
orman alanlarının yüzde 54’ünde ve mera alanlarının
yüzde 64’ünde aktif erozyon görülüyor”
-“110 ülkede yaşayan 1,2 milyar insan ve 4 milyar
hektardan fazla arazi çölleşme tehdidi altında”
-“Yaşamın devamı için zorunlu olan toprak ve su gibi
olmazsa olmaz doğal kaynaklarımızın korunması ve
amacına uygun kullanılması son derece önemlidir”
-“Tarım ve orman arazilerinin amaç dışı kullanımı
engellenmeli; ağaçlandırma ve erozyon kontrolü
çalışmalarına ağırlık verilmeli, erozyon kontrolü ve
çayır/mera ıslahı için gerekli finansman sağlanmalı,
sulak alanlar ve biyolojik çeşitlilik korunmalı, ürün
ve arazi planlaması yapılmalıdır”

Ankara – 17.06.2013 -Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, kuraklık, erozyon ve çölleşme sonucu kaybedilen toprağın insanlığın ortak geleceğinin tehlikeye girmesi demek olduğunu vurgulayarak, “110 ülkede yaşayan 1,2 milyar insan ve 4 milyar hektardan fazla arazi çölleşme tehdidi altında” dedi.

Bayraktar, 17 Haziran Dünya Çölleşmeyle Mücadele Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından bu yılın temasının “Ekosistem tabanlı uyum” ve sloganın da “Toprak Geleceğindir, İklime Dayanıklı Hale Getirelim” olarak belirlendiğini ifade etti.

TZOB Genel Başkanı Bayraktar, toprağın dünyadaki yaşamın temeli ve 2 milyardan fazla insanın geçim kaynağı ve hayati bir değer olduğunun altını çizdi, BM verilerine göre, her yıl 12 milyon hektar verimli alanın yanlış kullanım nedeniyle çölleşmeye maruz kaldığını belirtti. Büyük çoğunluğu gelişmekte olan ülkelerden oluşan 110 ülkede yaşayan 1,2 milyar insan ve 4 milyar hektardan fazla arazinin çölleşme tehdidi altında bulunduğuna dikkati çeken Bayraktar, çölleşmenin, kurak, yarı kurak ve yarı nemli alanlarda iklim değişmeleri ve insan aktiviteleri sonucunda oluşan arazi bozunumu olarak tanımlandığını belirtti.

Bayraktar, şunları kaydetti:“Çölleşme toprağın aşırı kullanımı, iklim değişikliği, ormansızlaşma, anız yakma, amaç dışı toprak kullanımı, aşırı otlatma ve plansız sulama ve eğitimsizlik gibi nedenlerle meydana gelmektedir. Ayrıca nüfus artışına paralel olarak gıda, toprak ve suya olan talebin artması, küresel ekonominin büyümesi sonucu doğal kaynaklar üzerindeki baskının artması da çölleşmeye neden olmaktadır.

Özellikle sanayideki hızlı gelişim günümüzde çevre sorunlarının artmasına neden olurken, plansız kentleşme ve fosil yakıtların aşırı kullanımı iklim değişikliği sürecini hızlandırmaktadır. Sanayileşme ve kentleşmenin de etkisiyle hızlı ve bilinçsiz bir şekilde tüketilen toprak ve su kaynakları, aynı hızla kirletilmiş ve kirletilmeye devam etmektedir. Küresel ısınma, iklim değişiklikleri ve yanlış arazi kullanımı gibi çevresel nedenlerle meydana gelen arazi bozunumu her geçen gün artmaktadır.”

-Ülkemizde çölleşmenin nedenleri-Türkiye’de aşırı ekim, aşırı otlatma, plansız sulama ile yılda 500 bin hektar toprağın çölleşmesine neden olunduğunu vurgulayan Bayraktar, şu bilgileri verdi:

“Ülkemizde tarım alanlarının yüzde 59’unda, orman alanlarının yüzde 54’ünde ve mera alanlarının yüzde 64’ünde aktif erozyon görülmektedir. Her yıl 182 milyon ton verimli üst toprak sediment halinde akarsular tarafından taşınmaktadır. Toprağa aşırı ekim toprağın yorulmasına neden olmakta, aşırı otlatma erozyonu önleyen bitki örtüsünü yok etmekte, plansız sulama ise ekim alanlarının tuzlanmasına neden olmakta ve yılda 500 bin hektar toprağın çölleşmesine yol açmaktadır.

Kuraklık, erozyon, toprağın bozunumu ve çölleşme sonucu kaybedilen toprak, ortak geleceğimizin tehlikeye girmesi demektir. Bu nedenle yaşamın devamı için zorunlu olan toprak ve su gibi olmazsa olmaz doğal kaynaklarımızın korunması ve amacına uygun kullanılması son derece önemlidir.

Bu nedenle tarım ve orman arazilerinin amaç dışı kullanımı engellenmeli; ağaçlandırma ve erozyon kontrolü çalışmalarına ağırlık verilmeli, erozyon kontrolü ve çayır/mera ıslahı için gerekli finansman sağlanmalı, sulak alanlar ve biyolojik çeşitlilik korunmalı, ürün ve arazi planlaması yapılmalıdır.”

-Atmosferde son 800 yılda görülmeyen değişiklik-Bu yılki tema çerçevesinde, ekosistem tabanlı uyum teması işlenerek, iklim

değişikliğine adaptasyonun sağlanması için su, toprak ve biyolojik çeşitlilik gibi doğal kaynakların korunmasında doğal çözümlere odaklanılması gerektiğinin vurgulandığını bildiren Bayraktar, atmosferdeki değişikliklerin son 800 yıllık dönemde hiç olmadığı kadar yüksek düzeye ulaştığını bildirdi.

Bayraktar, “Bilindiği gibi, atmosfere verilen sera gazları ve bu gazların oranındaki artış iklim değişikliğinin en önemli sebeplerinden biridir. Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli’nin son raporuna göre atmosferdeki karbondioksit, metan ve diazotmonoksit gazlarının atmosferdeki konsantrasyonları, son 800 yıllık dönemde hiç olmadığı kadar yüksek bir düzeye ulaşmıştır. Atmosferdeki karbondioksit birikimleri temel olarak fosil yakıt yanması ve ikincil olarak net arazi kullanımı değişikliğinden kaynaklanan emisyonlar nedeniyle sanayi öncesi döneme göre yüzde 40 oranında artmıştır” dedi.

-“Doğal afetler çiftçimizi zor durumda bırakıyor”-Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerine göre 2013 yılında gözlenen meteorolojik afetler içinde yüzde 37 ile fırtına, yüzde 19 ile dolu ve yüzde 18 ile şiddetli yağış-sellerin ilk sıralarda yer aldığını bildiren Bayraktar, şunları kaydetti:

“Son yıllarda kuraklık ve sel gibi doğal afetlerin sayısındaki artış dünya çapında insanlığı tehdit eder boyutlara ulaşmıştır. Bu olaylar geçimini topraktan sağlayan çiftçileri zor durumda bırakmakta, gıda güvencesini tehlikeye sokmaktadır.

Büyük bir coğrafya ve farklı iklim bölgelerine sahip olan ülkemizde de, başta kuraklık ve seller olmak üzere afetler oldukça sık meydana gelmekte, can ve mal kayıplarına yol açmaktadır.

Çiftçimiz bu yıl da kuraklık, don, dolu, fırtına gibi hemen hemen bütün doğal afetleri yaşamıştır. İç Anadolu ve Akdeniz Bölgemiz kuraklıktan önemli oranda etkilenmiştir. Yaşanan don afeti başta kayısı, fındık, elma ve ceviz olmak üzere hemen bütün meyvelerde büyük kayba neden olmuştur. Başta buğday ve arpa olmak üzere tahıl üretiminde düşüş beklenmektedir. Çiftçilerimizin mağduriyetinin giderilmesi ve yeni üretim dönemine hazır hale gelebilmeleri için gerekli destekler verilmelidir.”

-Doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı şart-TZOB Genel Başkanı Bayraktar, gelecek nesillerin gıda gereksinimlerinin ülke kaynakları ile karşılanabilmesi başta toprak ve su olmak üzere ancak ve ancak doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımıyla mümkün olduğuna dikkati çekti. Bayraktar, “Toprağımız geleceğimizdir, toprağımız geleceğindir. Gelecek nesillere yaşanabilir
bir dünya bırakmak için iklim değişikliği sürecinin olumsuz etkilerine karşı hazırlıklı ve dayanıklı olmak zorundayız. Her geçen gün azalmakta olan doğal kaynaklarımızı ve verimli arazilerimizi korumalı, bozulan alanların rehabilitasyonu için çalışmalara hız
vermeliyiz” dedi.

Bayraktar, şunları kaydetti:“Çölleşme, küresel boyutta bir problem olarak karşımızdadır. Topraklarının büyük bir kısmı çölleşme ve erozyon tehdidi altında bulunan ve büyük bir tarımsal potansiyele sahip ülkemizde insanlarımızın çölleşme ve erozyonla mücadele
konusunda daha fazla duyarlı ve bilinçli olabilmesi için kamu ve özel kuruluşların konuya gereken hassasiyeti göstermeleri son derece önemlidir. Toplumda çölleşmeyle mücadele bilincinin oluşturulması, çevre sorunlarına karşı duyarlı olunması ve gerekli önlemlerin alınmasının temelinde eğitim yatmaktadır.

Her geçen yıl artarak devam eden arazi bozunumunu önlemek ve toprağı korumak için toplumda çölleşmeyle mücadele bilincinin oluşturulması, çevre sorunlarına karşı duyarlı olunması ve gerekli önlemlerin alınması gerekir.
Geleceğimizin güvence altına alınması için üreticiden tüketiciye, toplumun her kesiminin çölleşmeyle mücadele konusuna gereken hassasiyeti göstermesi ve üzerine düşen görevi yapması önem arz etmektedir.”

haber46

Bir Cevap Yazın