Erozyon Kontolü

0
1927

Erozyonla Mücadelenin Sosyal Boyutu

Eğitim
Tüm dünyada erozyonun en büyük amili insanlardır. İnsan etkisinin ve zararının olmadığı, bitki örtüsünün bozulmadığı yerlerde erozyondan bahsetmek pek de doğru olmaz. Problemin kaynağı insanlar olduğuna göre, çözüme de buradan başlamak gerekir. Bu konuda yapılması en kolay, en ucuz ve en etkili tedbir “doğal kaynakları kullanan insanların” eğitilmesidir.

Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de erozyondan en fazla zarar gören insanlar, bu zararın doğmasına neden olan kırsal kesimde yaşayan insanlardır. Bu olgu sonucunda zaten düşük olan gelirleri hepten düşmektedir. Bulundukları yerde geçim imkanı kalmayınca çaresizlik içinde büyük şehirlere göç etmekte, hazırlıksız ve birikimsiz yapılan göçler şehirleri de yetersiz hale getirmektedir.

Ülkemizdeki temel problem, erozyonun zararlarının tam olarak anlaşılamamasıdır. Teşhisi konulmayan hastalığın tedavisi mümkün değildir. Bir çevre problemi olarak erozyonla daha çok şehirde yaşayan insanlar ilgilenmekte, çözüm arayışlarına girmektedir. Ancak bu duygu henüz kırsal kesime ulaşmamıştır. Kırsal kesimde doğal olarak hayvanın biraz daha otlaması, kışlık yakacak ihtiyacının karşılanması önemlidir.

Ancak,işin bu ekonomik ve zaruri boyutu yanında alışkanlık ve ilgisizlik boyutu da vardır. Boş zamanlarını kahvede değerlendiren insanımız “ağaç dikmeyi” veya dikilen ağaçları koruyucu önlemler almayı düşünmemektedir. Mesela her köyde var olan ve genelde de çevrili olan mezarlıklara bile ağaç dikilmemektedir. Köy yollarında başıboş akan sular küçük bir tedbirle uygun mecraya yönlendirilecekken bir yerler göçene kadar kimse ilgilenmemektedir.

Başka acı bir örnek, devlet kurumları tarafından yapılan ağaçlandırma çalışmalarına en büyük engeli orada yaşayan insanlar çıkarmaktadır. Mesela bir köyde yapılacak ve tüm köylünün menfaatine olan bir çalışmayı 25-30 keçisi olan bir insan sabote edebilmekte, diğerlerinden herhangi bir tepki gelemeyebilmektedir.

Bunun en etkili çözümü; problemin bu insanlarımıza tam olarak anlatılmasıdır. Başka bir önlem de buralarda yapılacak her türlü çalışmada insanların fikirlerini almak, bu doğrultuda plan ve uygulama yapmak ve çalışmalarda mümkün mertebe yerel işgücünü kullanmaktır. Devlet tarafından yapılacak tüm projelerde projelerin uygulanacağı yerlerde oturan insanlar için eğitim bütçesi konulmalı, ayrıca çalışacak personel öncelikle eğitilmelidir.

Sivil Toplum Örgütlerinin Desteklenmesi
Zamanımızda STÖ’ler gün geçtikçe önem kazanmakta ve etkileri artmaktadır. Olması gereken de budur. Ormancılık sektörü ile ilgili “Sivil Toplum Örgütleri” özellikle son yıllarda erozyonla mücadele ve ağaçlandırma faaliyetlerine maddi ve manevi olarak katkıda bulunmak, doğal yapının korunması ve rehabilite edilmesi konusunda çalışmalar yapmakta ve ayrıca uygulamalara yardımcı olmak üzere tanıtım ve kamuoyu oluşturma fonksiyonlarını yerine getirmektedir.

Erozyonla mücadelede Devlet tarafından uygulamaya konulan Havza Islah Projeleri, özellikle rakımı yüksek orman alanlarında yaşayan ve yaşamlarını sadece orman kaynaklarından sağlayan yerel halkın, bütün güçlerini bir araya getirerek ormana zarar veren ortamdan kurtarıp, ormanı seven bireyler haline gelmesini amaç edinmektedir. Böylece projelerin başlangıç yıllarında ve uygulama süresince halkın bu yönde bilinçlendirilmesinde ve eğitilmesinde sivil toplum örgütlerine ve bunların desteğine ihtiyaç vardır.

Ancak sivil toplum örgütleri kendi aralarında ve kurum ve kuruluşlar arasındaki ilişkilerinde işbirliğinden uzak çalışma yapmaktadır. Hatta bazen kurumlarla sivil toplum örgütleri arasında çalışma konularında duplikasyonlar ortaya çıkabilmektedir.

Türkiye’de sivil toplum örgütlerinin (STÖ) iyi organize olmaları halinde sorunun çözümü bir şekilde daha kolay olacaktır. Özellikle erozyon kontrolü çalışmaları için gerekli fınans temininde faydalı olabilecekleri gibi, toplumda çevre bilincinin yerleşmesinde, önemli kanunların çıkarılmasında eğitim ve kamuoyu bilincinin geliştirilmesinde önemli katkı sağlayabilecekleri bir gerçektir.

Bu nedenle sivil toplum örgütleri, yerel halk örgütleninceye kadar, projede yaşayan halkın arazi kullanım ve tarımsal üretim tekniklerini doğru biçimde kullanmasında ve ürünlerinin pazarlanmasında, katılımcı kuruluşlarla beraber havza ıslah projelerinin uygulamalarında yardımlarını sürdürmeleri büyük önem taşımaktadır.

Erozyonla Mücadelenin Kanuni Boyutu
Erozyonla mücadele konusunda, değişik tarihlerde çıkarılan kanunlar vardır.
Bunlar;
a. 6831 Sayılı Orman Kanunu
b. 4122 Sayılı Milli Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Kanunu
c. 4856 Sayılı Çevre ve Orman Bakanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
d. 3202 Sayılı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Kuruluş Kanunu.
e. 6200 Sayılı Devlet Su İşleri Kuruluş Kanunu

6831 Sayılı Orman Kanunu
TBMM tarafından 31.07.2003 tarihinde kabul edilen 4965 sayılı kanunla Orman Kanunun 58. Maddesi aşağıdaki gibi düzenlenmiştir.

Orman Kanununun 58. Maddesi
MADDE 11. – 6831 sayılı Kanunun 58 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 58. – Orman rejimine dahil veya yeniden orman tesis edilecek yerlerde havza bazında yapılacak ağaçlandırma, erozyon ve sel kontrolü, çığ ve heyelanların önlenmesi, ekosistemlerin korunup geliştirilmesi ve havzada yaşayan insanların hayat şartlarının iyileştirilmesi faaliyetleri, Çevre ve Orman Bakanlığının koordinatörlüğünde ilgili kuruluşlarla birlikte hazırlanan entegre projeler halinde uygulanır.

Ancak, Devlet ormanı içinden geçen mevcut demiryolu, karayolu ve köy yollarının tamiri, tahkimi ve bakımı orman idaresine bilgi verilerek ilgililer tarafından yapılır.

4122 Sayılı Milli Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Kanunu
Bu kanun münhasıran ağaçlandırma ve erozyon kontrolü çalışmaları için çıkarılmıştır. Kanunun amaç ve kapsamına belirleyen birinci maddesi aşağıdaki gibidir.

4122 Sayılı Kanunun Amaç ve Kapsamı
Madde 1 – Bu Kanunun amacı; Devlet ormanlarında, Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki arazilerde, göl ve akarsu kenarlarında, tüzel kişilerin mülkiyet ve tasarrufundaki arazilerde, orman sahasını ve ağaç servetini çoğaltmak, toprak, su ve bitki arasında bozulan dengeyi kurmak, geliştirmek ve çevre değerlerini korumak maksadıyla, kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişiler tarafından yapılacak ağaçlandırma ve erozyon kontrolü çalışmalarına ait esas ve usulleri düzenlemektir.

4856 Sayılı Çevre ve Orman Bakanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
Kanunun 2/ö fıkrası, Çevre ve Orman Bakanlığını “erozyonu önleyici her türlü tedbiri almak” la görevlendirmiştir.
3202 Sayılı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Kuruluş Kanunu.

Kanunun 11/b maddesi, Genel Müdürlüğe “Toprak erozyonunu önleyici, giderici ve azaltıcı, toprak ve su dengesinin kurulması ve korunmasını sağlayıcı tedbirleri almak, gerekli tesisleri yapmak ve yaptırmak” . görevini vermektedir. (Köy Hizmetleri genel Müdürlüğü kapatılmış, ancak görevleri İl Özel İdare Müdürlüklerine devredilmiştir.)
Ayrıca 4122 Sayılı Kanunun 4. maddesi aşağıdaki gibidir.

4122 Sayılı Kanunun 4. maddesi
Başbakanlık; Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü vasıtasıyla, sulama göletlerinin su toplama havzalarındaki tarım arazilerinde gerekli havza ıslahı tedbirlerini alır. Toprak erozyonunu önleyici, giderici ve azaltıcı tedbirler ile toprak ve su dengesinin kurulması ve korunmasını sağlar. Köy yolları kenarlarında tarım arazilerinde rüzgar erozyonunun önlenmesi için ağaçlandırma çalışmaları yapar. Rüzgar perdeleri oluşturur. Devletin hüküm ve tasarrufu altında veya özel mülkiyetinde bulunan yabani fıstıklık, zeytinlik, harnupluk, makilik, çayır ve meraların geliştirilmesinde altyapı çalışmalarını yapar veya yaptırır.

6200 Sayılı Devlet Su İşleri Kuruluş Kanunu
Kanunun 2/a maddesi Genel Müdürlüğü “taşkın sular ve sellere karşı koruyucu tesisler meydana getirmek” ten sorumlu tutmuştur.

4122 Sayılı Kanun ise “barajların su toplama havzalarında mülkiyeti kendisine ait veya 6200 sayılı Kanunla kendisine verilen görevler için tahsis edilen veya izin veya irtifak hakkı tesis edilen sahalarda ağaçlandırma ve erozyon kontrolü çalışmalarını ve bakım ile koruma işlerini yapar veya yaptırır.” Demektedir.

Erozyonla Mücadelenin İdari Boyutu
Ülkemizde erozyonla mücadele faaliyetleri birkaç Bakanlık tarafından yürütülmektedir. Bunlardan özellikle uygulamada çalışan kurumları şöyle sıralayabiliriz.;
* Çevre ve Orman Bakanlığı
a. Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürlüğü (Doğrudan tedbir alarak)
b. OR-KÖY Genel Müdürlüğü. Kırsal fakirliği azaltıcı tedbirler yoluyla.
c. Orman Genel Müdürlüğü
* Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
* Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü

Türkiye’de erozyon, sel kontrolü, rusubat ve taşkın faaliyetleri; orman sınırları içinde kalan veya orman rejimine alınması gereken yerlerde Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından, tarım alanlarında erozyon kontrolü çalışmaları ise Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından yapılmaktadır. Ayrıca, sel ve taşkınları önlemek amacıyla dere meralarında erekli taşıntı barajlarının inşaatı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’nce yürütülmektedir.

Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolu Genel Müdürlüğü
4856 sayılı Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 11. maddesi aşağıdaki gibidir.

AGM’ nin Erozyonla Mücadele Görevi
MADDE 11.- Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürlüğünün görevleri şunlardır:

a) Bozuk orman alanlarında ve gerektiğinde verimli orman alanlarında ağaçlandırma, erozyon kontrolü, orman içi mera ıslahı, sosyal ormancılık faaliyetlerine ait plân ve projeler ile bu plân ve projelerin gerektirdiği her türlü çalışmayı yapmak ve yaptırmak.

b) Orman rejimine alınacak yerlerde yeniden orman tesis etmek ve doğal dengeyi sağlayacak erozyon kontrolü tedbirlerini almak.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün 3202 Sayılı Kuruluş Kanunu’nda “Toprak erozyonunu önleyici, giderici ve azaltıcı, toprak ve su dengesinin kurulması ve korunmasını sağlayıcı tedbir almak, gerekli tesisleri yapmak ve yaptırmak” görevleri arasında bulunmaktadır.Ancak, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bu kanun çerçevesinde tarım alanlarında ve değişik derecelerde erozyon problemi olan sahalarda çalışmaktadır. Çalışma tekniği genellikle tarım amaçlı seki inşa etmek ve taşlı arazilerin temizlenerek tarıma açmak, sulama göleti inşa etmek gibi tarla içi çalışmalar yanında rüzgarın yol açtığı aşınmaları önleme, kumul ıslahı ile gölet havzalarında gerekli erozyon tedbirleri almak şeklinde olmaktadır. (Köy Hizmetleri genel Müdürlüğü kapatılmış, ancak görevleri İl Özel İdare Müdürlüklerine devredilmiştir.)

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’nün 1953 yılında çıkarılan 6200 Sayılı Kuruluş Kanunu’nunda “Taşkın sular ve sellere karşı koruyucu tesisler meydana getirmek, akarsularda ıslahat yapmak ve icabedenleri seyrüsefere elverişli hale getirmek ve yapılan tesislerin işletmelerini (çalıştırma, bakım ve onarım) sağlamak” gibi işler görevleri arasında sayılmıştır.

Kanundan anlaşıldığı gibi, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’ne erozyonun önlenmesi görevi verilmemiş ve sadece selin zararını azaltıcı tesislerin yapılması şeklinde görevler verilmiştir. Ancak, inşa edilen küçük ölçekli barajların erozyonla çalışamaz hale gelmesinden sonra erozyon kontrolü önlemleri alınması gereği duyulmuş ve 1958 yılından sonra bu çalışmalara başlanmıştır. Bu çalışma içerisinde sel derelerinde yatak erozyonunun (kıyı ve taban oyulmaları, yamaç göçmeleri ve heyelanlar) önlenmesine ve ıslahına ağırlık verilmiştir. Ayrıca DSİ tarafından küçük çapta da yandere havzalarında gerekli ağaçlandırma ve toprak muhafaza çalışmaları yapılmışsa da bu çalışmaların kapsamı çok sınırlı tutulmuştur.

Bunun yanında Milli Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Kanununda ” Barajların Su Toplama Havzalarında Mülkiyetin 6200 Sayılı Kanunla kendisine verilen görevler için tahsis edilen, izin veya irtifak hakkı tesis edilen sahalarda ağaçlandırma ve erozyon kontrolü çalışmalarını ve bakım ile koruma işlerini DSİ ye vermiştir.

6.EROZYON KONTROLU ÇALIŞMALARINDA MALİYET-ZAMAN VE FAYDA ANALİZİ
Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürlüğünce orman rejimine dahil alanlarda başlatılan potansiyel ağaçlandırma, erozyon kontrolü ve mera ıslahı çalışmalarında ilk belirlemelere göre erozyon kontrolü tedbiri alınmaya uygun 2,7 milyon hektar potansiyel erozyon sahalarının mevcut olduğu tespit edilmiştir.

Yılda 100 bin hektar alanda çalışma yapılabilmesi halinde sadece orman rejimi içerisindeki 2,7 milyon hektar civarındaki erozyon olayının görüldüğü sahalardaki uygulamaların 26 yıl süreceği görülmektedir. Ayrıca, orman rejimi dışında çok geniş sahalar da erozyon tehdidi altındadır.

Bir hektar erozyon kontrolünün hektar maliyeti bölgeden bölgeye değişmekle beraber ortalama 1000 ABD Doları civarında olup ödenen para doğrudan kırsal kesimdeki işçi ve köylümüze gitmektedir. Bir örnek olarak yılda 100 bin hektar erozyon kontrolü çalışmalarının asgari 60 bin hektarı yamaç ve dere ıslahı gibi işçi ile yapılan tesisler olduğu düşünülürse ve bir işçinin yılda 3,6 hektar erozyon kontrolü çalışmaları yaptığı da dikkate alınırsa yılda 6 ay 27.700 kişiye iş temin edilmiş olacaktır.

Bu doğrudan etkinin dışında etkili bir erozyon kontrolü çalışmasının hangi neticeleri vereceğini şu şekilde açıklayabiliriz:
* Erozyon toprağın üzerindeki verimli ince tabakayı aşındırıp götürür. Üst tabaka taşınınca ortaya henüz ayrışmamış olan materyal ya da toprağın oluştuğu ana kaya çıkar. Bu şekilde erozyona uğramış olan bir arazide tarım yapılması mümkün değildir.

* Erozyonla beraber toprağın içinde bulunan canlılar da yeterli yaşama ortamı bulamaz ve ölürler. Böylece toprak oluşumuna katkı sağlayan bakteriler, mantarlar ve diğer mikroorganizmalar da yok olur. Mikroorganizmaların yanı sıra, doğal bitki örtüsünü oluşturan ve hatta ilaç yapımında kullanılan birçok bitki türü de yok olmaktadır.

* Erozyon sonucu aşınan toprak derelere, oradan denizlere veya barajlara taşınır. Barajlara taşınan topraklar orada birikerek baraj gölünün kısa sürede dolmasına neden olur. Dolan barajlarda su yerine toprak tutulur. Böylece barajdan ne sulama amacıyla yararlanılabilir ne de elektrik üretmek amacıyla. Zamanla baraj iyice dolar ve hiç kullanılamaz hale gelir. Bu da büyük bir milli servet kaybı demektir. Ülkemizde şiddetli erozyon nedeniyle barajların kullanım süresi çok kısadır. Örneğin, Avrupa’da bir baraj 1000 yıl kullanılabilirken, ülkemizde bu süre 100 yıl kadar, hatta daha kısadır. Çünkü, barajlarımız çıplak alanlardan gelen topraklarla dolmaktadır.

* Erozyonla taşınan rusubat verimli tarım alanlarını kaplayarak ürün alınamaz hale getirir.
* Şiddetli taşkınlar binlerce can kaybına neden olmaktadır.
* Toprak; kar ve yağmur sularının önemli bir kısmını emerek, yer altı su kaynaklarımızın oluşmasını sağlar. Toprak erozyona uğrayınca ortaya su sorunu da çıkar. Çünkü, yer altı su kaynaklarımız beslenemez. Böylece doğadaki su dengesi de bozulur.
* Erozyonun sonucu çölleşmedir. Bitki örtüsünün bozulması, toprağın erozyona uğraması, su kaynaklarının azalması, beraberinde çölleşmeyi getirir. Ülkemizin birçok bölgesi çölleşmeye başlamış ve hatta kimi yerler çöl gibi olmuştur.
* Erozyonun en önemli toplumsal sonucu açlık ve göçtür. Erozyona uğrayan tarım alanları verimsizleşmektedir. Geçimlerini bu topraktan sağlayan insanlar, topraklarından yeterli ürün alamayınca aç kalmaktadır. Aç kalınca da kendilerine başka geçim kaynakları bulabilmek için köylerini bırakıp şehirlere göç etmektedirler. Böylece kentlerde aşırı bir nüfus artışı meydana gelmektedir. Kentlerdeki çeşitli yetersizliklerden dolayı, göç eden bu insanlar yine birçok sıkıntılar çekmektedir. Sağlıksız yerleşim yerlerinin sayısı ve işsizlik oranı artmaktadır. İşsizlik ve kültür farkı karmaşası toplumsal düzeni bozmakta, insanlarda stres baş göstermekte ve suç oranı yükselmektedir.
* Öte yandan azalan tarım ürünleri, kırsalda olduğu gibi kentlerde de açlığa neden olmakta ve tarımsal ürünlerin fiyatları artmaktadır. Gıda ürünleri pahalı olunca da insanlar satın alamamakta ve beslenme bozuklukları görülmektedir. Sonuçta toplum sağlıksız, eğitimsiz, işsiz, kısacası her yönden sorunlu bir toplum haline gelmektedir.
Devletin ve toplumun tüm katmanlarının elbirliği ile yapılan etkili “erozyon kontrolü çalışmaları” yukarda sayılan tüm etkileri azaltacaktır. Bunların değeri ise milyarlarca dolarla ölçülemeyecek kadardır.
Sağlıklı bir bardak suyun değerini, ciğerlerimize kadar büyük bir mutlulukla çektiğimiz temiz bir havanın kıymetini ancak yokluğunda anlarız ama iş işten geçmiş olur.

Bir Cevap Yazın