Dünyanın bir yanında kaynaklar bilinçsizce harcanırken; diğer yanında insanoğlu susuzluktan kavruluyor. Bugün, bir Amerikalı günde ortalama 700, bir Haitili ise ancak 20 litre su tüketebiliyor. İklim değişiklikleri, ekonomik kalkınma ve hızlı nüfus artışı suya erişimi gittikçe zorlaştırıyor.
Dünyadaki tatlı su kaynaklarının yüzde 70’i tarımda kullanılıyor. İklim değişikliklerinden dolayı azalan yağmurlar gıda güvenliğini tehlikeye sokuyor, kalkınmayı yavaşlatıyor. Yağmurlara muhtaç Afrika ve Asya’da suların depolanamaması kıtlığın başlıca sebebi.
Asya kıtasındaki tarım alanlarının yüzde 66’sı, Afrika’daysa yüzde 94‘ü yeterli yağmur yağmazsa sulanamıyor.
Çiftçiler, tarlalarında kirli su kullanmak zorunda kalıyor. Dünya nüfusunun yüzde 10’u kimyasal gıdalar ve mikrop barındıran sularla yetiştirilmiş ürünleri tüketiyor. Bu yüzden salgın hastalıklara davetiye çıkarılıyor.
Diğer yandan insanoğlu su kaynaklarını kendi elleriyle de kirletmekten geri kalmıyor. Her gün yaklaşık 2 buçuk milyon ton atık denizlere ve ırmaklara karışıyor. Kalkınmakta olan ülkelerde sanayii atıklarının yüzde 70’i denizleri zehirliyor. Dünyanın yüzde 97’sini kaplayan suların sadece yüzde 3‘ü içilebiliyor. Tatlı su kaynaklarının ise yüzde 70’i buzullarda bulunuyor yani kullanılamıyor. Toplamda insanoğlu yeryüzündeki tatlı suların sadece yüzde birini kullanabiliyor.
Küresel ısınma, durumun vahametini daha da artırıyor. Dünyanın bir bölümü kuraklıktan kavrulurken, diğer bölümü sellerle boğuşuyor. Sel sularının kirlettiği su kaynakları salgın hastalıklara neden oluyor. Hayvanlar telef olurken, halk hem hastalıklarla, hem de açlıkla savaşmak zorunda kalıyor.
Uzmanlara göre 2030’a kadar dünya nüfusunun neredeyse yarısı tek bir damla bile su bulunmayan bölgelerde yaşamak zorunda kalacak.
Kısacası su, gelecekteki savaşların ve kitlesel göçlerin başlıca nedeni olacak.
KAYNAK : www.tarim.com.tr, www.gettyimages.com