Genetiği Değiştirilmiş İlk Hayvan, Beslenmede Nasıl Bir Devrim Meydana Getirecek?

0
875
Genetiği Değiştirilmiş İlk Hayvan, Beslenmede Nasıl Bir Devrim Meydana Getirecek?

İlk çiftçinin, en şişman tavuğunu en yavaş horozuyla eşleyip daha lezzetli ve miskin tavuklar üretebileceğini fark ettiğinden beri insanlar, besinlerinin genetiğini değiştiriyorlar. Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi’nin (FDA) insan tüketimi için genetiği değiştirilen ilk hayvanı onaylaması, hayvan proteini tüketimimizde çok daha bilimsel ve belki de daha etik bir çağın habercisi durumunda.

“Frankeştayn balık” ismi takılan, AquaBounty Technologies şirketi tarafından geliştirilen ve geçtiğimiz günlerde FDA tarafından onaylanan genetiği değiştirilmiş somon balığı, muhtemelen en iyi şekilde, gelecekte karşımıza çıkacak olan şeylerin bir işareti olarak anlaşılabilir. Laboratuvarda üretilen tavuk göğüs eti ve genetiği değiştirilmiş maya hücreleri ile üretilen inek sütünün de dahil olduğu diğer melez proteinler ufukta görünüyor. AquaBounty’nin Panama dağlarının yükseklerinde bulunan özelleştirilmiş somon üretim tankları ile başlayarak, genetiği değiştirilmiş gıda maddelerinin esrarengiz ve heyecan verici yeni dünyasında bir gezintiye çıkalım.

Yemek için epey sağlıklı olmasına karşın, somonları çiftlikte yetiştirmek kolay değildir. Normal bir somon balığının piyasa ebadına ulaşması ortalama üç yıl alır. Bu, fabrika çiftçiliği hayvanlarının dünyasında neredeyse bin yıla eşdeğer. Karşılaştırmak için, eti yenen kuşlar arasında en hızlı büyüyen melez bir Kelt X tavuğu, sekiz hafta kadar kısa sürede kesilmek için hazır hale gelir. Bu durum, somon balığı için fiyatların yüksek tutulmasına yol açarak arz ve talepte dengesizlik oluşturur.

Son 20 yıldır şirket, piyasaya genetiği değiştirilmiş bir somon balığı getirmek için çalışıyordu ve bunu yapmak için Gıda ve İlaç Dairesi’nden uzun süredir beklediği onayı en nihayetinde aldı. Somona yapılan genetik değişimler aslında iki aşamalı. İlk olarak AquaBounty, melez türlerine göre Pasifik somon türlerinin en büyüğü olan Chinook (veya kral) somon balığından bir büyüme hormonu ekledi. Ardından, donma sıcaklığına yakın sularda büyüyebilen ve yılan balığı benzeri bir balıktan (İng. ocean pout) alınmış bir geni ekleyerek canlının büyümesini daha fazla hızlandırdı. Bunun sonucunda, rekor miktarda kısa bir zamanda özellikle iri olacak şekilde büyüyen bir somon balığı elde edildi.

Genetiği değiştirilmiş somon balığına ilişkin bir hayli endişe var; bunlar arasında, bu süper somonların kansere sebep olabileceklerine dair gerçek olmadığı ortaya çıkmış bir efsane ve ayrıca, vahşi doğaya kaçtıklarında neler olacağına dair devam eden bir endişe de var. Bu kuşkular, sonunda, FDA’nın tatmin olmasıyla yanıtlandıysa da, soruların kendisi, insanların kendi ihtiyaçlarına uyum sağlaması için doğayı yeniden tasarlama yeteneğinin artışına dair yükselen gerilimin altını çiziyor.

Genetiği değiştirilmiş somonun tüketim için aslında güvenli olduğunu temin ettikten sonra, FDA’nın en büyük endişesi canlının evrimsel anlamda uyumluluğuyla ilgiliydi. GD somon vahşi doğaya kaçarsa, sıradan somonun soyunun tükenmesine neden olabileceğinden korkuluyordu. Ancak FDA’daki bilim insanları, genetiği değiştirilmiş somonun doğal kuzenlerinden aslında daha hızlı ve boyut olarak daha büyük olacak şekilde büyürken, GD somonun doğal benzerlerinden daha yüksek stres seviyeleri geçirdiğine, bu yüzden de vahşi doğada hayatta kalma yeteneğinin daha az olduğuna karar verdiler. Aslında, balığın doğal olmayan şekilde hızlı bir oranda büyümesiyle sahip olabileceği herhangi bir hayatta kalma üstünlüğü, aynı büyümenin neden olduğu stres tarafından dengeleniyordu.

Fakat FDA’nın AquaBounty’e yeşil ışık vermesi için sadece bu yeterli değildi. GD balığın doğal akrabalarıyla eşleşerek şimdiye kadar test edilmemiş melez bir canlıya yol açabileceği endişesi de bulunuyordu. AquaBounty bunun üzerine Frankeştayn balığa başka bir genetik düzenleme ekledi ve ilave bir X kromozomu ile bütün GD somonlar kısır hale geldi. Bir diğer koruma katmanı olarak, bütün somonlara dişi olacakları şekilde mühendislik uygulandı ve doğal üreme olasılıkları daha fazla azaltıldı.

GD konusunda yaklaşık 20 yıllık mekik dokumadan sonra, elde edilen sonuç nihayet FDA’nın memnuniyetini kazandı ve bundan sonra bu yeni somon filetolarının artan bir sıklıkla tabaklara gelmesini umabiliriz. Fakat pek çok bakımdan Frankeştayn balık, gıda maddelerinin genetiği değiştirilmiş dünyasında işlenmekte olan değişimlerin olağan tarafında bulunuyor. Süt proteini üreten, genetik mühendisliği yapılmış maya hücrelerinden elde edilen peynirin gelişi, GD gıda ürünlerinin geleceğine doğru daha çarpıcı bir zirveye işaret ediyor.

Veganların ve diğer çevresel grupların et ve peynir gibi hayvan ürünlerine karşı sunduğu temel görüşlerden birisi de, çiftlik hayvanı yetiştirme işleminde meydana gelen büyük miktarda çevresel yıkım. Sera gazlarının büyük bir kısmının, et ve süt üretmek için sığır yetiştirmekten kaynaklandığı bir gerçek. Şimdi genetik mühendisliği sayesinde, peynirli keklerimizi elde etmenin ve de onları yemenin daha çevre dostu bir yolu olabilir.

Çözüm, maya hücrelerine mühendislik uygulayarak süt proteini üretmelerini sağlayan bir grup bilim insanından geliyor. Süt proteini elde edilerek, daha sonra suyla ve vegan yağ ile karıştırılarak sıvı bir süt ‘vekili’ elde edilebilir. Yapay süt daha sonra peynire veya diğer süt ürünlerine işlenmek için hazır olur. Buluşun ardındaki RealVeganCheese adlı grup, ürünü pazara getirmek için bir Indigogo (insanların sermaye topladığı internet sitesinin adı) kampanyası başlatıyor.

Yapay olarak mühendislik uygulanmış süt proteinin ardındaki bilim, GD somonun oluşturulması ile karşılaştırıldığı zaman önemli bir üstünlüğe sahip: Canlı bir hayvana fabrika çiftçiliği uygulamanın çok sayıdaki çevresel ve ahlâki sonuçlarından kaçınıyor. Eğer pek çok tarihçi, felsefeci ve çevreci ile konuşursanız, erken 21’inci yüzyılın en büyük ahlâki felâketinin terörizm değil, bunun yerine alışkanlık haline gelmiş ölçekteki fabrika çiftçiliğinin artışı olduğu görüşüyle karşılaşmanız muhtemeldir. Şimdi bildiğimiz üzere fabrika çiftçiliğine konu olan hayvanların pek çoğu karmaşık duygusal yaşamlara sahip ve kendi türümüze çok fazla benzeyen bir şekilde acı ile duygusal travma hissediyorlar.

Bu gerçek hakkındaki farkındalığın artması, çevre topluluklarının harekete geçmesine sebep oldu ve hayvan proteini elde etme aracı olarak fabrika çiftçiliğinin yerine başka bir seçenek bulunmasına dair baskıları artırdı. Zorluğu kabullenip bunun üstesinden gelen ilk bilim insanlarından biri, Hollandalı bir doku mühendisi olan Mark Post idi ve tamamen laboratuvarda üretilen inek kas dokusundan bir sığır eti sentezlediğini ilan ettiği zaman büyük bir ilgi çekmişti. Bu olaydan sonra gözler, laboratuvarda üretilmiş tavuk eti oluşturmak için bir proje başlatan İsrail’in Çağdaş Tarım Kuruluşu’na (MAF) çevrildi. Domuz etinin ardından gezegendeki ikinci en çok tüketilen et tavuktur ve pek çok yerde tavuklar çiftlik hayvanı olarak düşünülmediği için, diğer fabrika çiftçiliği hayvanlarına uygulanan temel sağlık önlemi ve refah seviyelerini sağlayan düzenleyici denetimin pek çoğundan faydalanmazlar. MAF eş kurucusu Shir Friedman şöyle açıklıyor:

“Bizler bir grup duyarlı bireyler olarak, hem çevreye hem de hayvanlara yardımcı olma konusunda dünyanın acilen ihtiyacı olan şeyin herkesin vegan olması olduğu sonucuna vardık fakat bu gerçekçi değil. Bu yüzden laboratuvar ortamında yetiştirilmiş et fikrini duyduğumuzda, bunun hayvanlara ve çevreye verilen zararı azaltmanın yanında insanlara yemek istedikleri eti vermenin bir yolu olduğunu fark ettik.”

Şu anda MAF, ticari olarak laboratuvarda yetiştirilmiş tavuk göğsü üretmek için gereken fiyat, tarife ve kaynakları belirleyecek olan bir uygulanabilirlik çalışmasının ortasında bulunuyor. 2016 yılı itibariyle tasarının bu aşamasını tamamlamayı umuyorlar ve bundan kısa bir süre sonra da laboratuvarda yetiştirilmiş bu tavuk göğüslerinin süpermarketlerde ve fast food zincirlerinde ortaya çıkışını görmeye başlayabiliriz.

Laboratuvarda yetiştirilen ete böylesi bir geçişin faydaları çok büyük olacaktır. Uzmanlar, et üretiminin %7 ile %45 arasında daha az enerji, %90 daha az tatlı su ve %99 daha az arazi gerektireceğine ve atmosfere %80’den %90’a kadar daha az sera gazı yayılmasıyla sonuçlanacağına inanıyorlar. Özellikle Hindistan ve Çin gibi ülkelerin, çoğu batılı ülkede beğenilen etçil beslenme düzenlerine kaymaya başlamasıyla, insanların yakın zamanda et istememe olasılığı çok düşük. Bu yüzden, eğer insanlık hayvan proteini arzusu yüzünden kaynaklanan alabildiğine geniş çevresel yıkımdan kurtulacaksa, laboratuvarda üretilen et gibi yenilikler kaçınılmaz olacaktır.

Çeviren: Ozan Zaloğlu (Evrim Ağacı) – Düzenleyen: Ayşegül Şenyiğit (Evrim Ağacı) – Kaynak: ExtremeTech – EMRİMAĞACI

Bir Cevap Yazın