Halsizlik ve yorgunluğun çaresi

0
1020
Halsizlik ve yorgunluğun çaresi

Halsizlik ve yorgunluk hissiyle kendini gösteren bahar dönemlerinde zengin vitamin ve mineral içeriğiyle enginarın tüketimi de önem kazanıyor

Halk arasında “karaciğer dostu” olarak bilinen enginarın yararları konusunda beslenme ve diyet uzmanı Deniz Şafak şunları söyledi: “Güney Avrupa ve Akdeniz ülkelerinde yetişen enginar yıllardır birçok akademik çalışmaya konu olmuştur. Kalp ve mide sağlığını korumasının yanı sıra güçlü bir antioksidandır.

Hücreleri yeniler ve yaşlanma etkilerini geciktirir. Yorgunluk hissini azaltır. Kanser önleyici sebzelerdendir. Halk arasında yemeklerde daha çok içi kullanılsa da yaprakları oldukça besleyici ve faydalıdır. Enginar, vücuda alınan toksinlerin atılmasını sağlar. Bağışıklık sisteminin güçlenmesine de destek olur.

Uzun süre tok tutar Lifli bir sebze olması sebebiyle birçok yararı vardır. Sindirim sisteminin çalışmasını kolaylaştırır, mide boşalmasını geciktirdiğinden diyetlere yardımcı olur ve tok tutar. Bağırsak tembelliklerini giderir. 100 gram enginar, yaklaşık 1.2 gr posa içerir. Günlük ihtiyacın ortalama 25 gr olduğu düşünülürse enginar iyi bir lif kaynağıdır.”

Vücuttaki toksinleri de atar

Enginar karaciğer için koruyucudur, vücuttan toksinleri atar. Karaciğerde biriken yağların da atılmasını kolaylaştırır. Yapılan bazı çalışmalarda enginarın kan şekeri üzerinde de olumlu etkileri görülmüştür. Kan şekerindeki ani iniş-çıkışların oluşmasını engeller. Enginarın faydalarını muhafaza edebilmesi için doğru şekilde hazırlanıp tüketilmesi gerekir. Pişirme sürelerinin uzun tutulmamasında fayda vardır. Uzun süre pişen sebzelerde vitamin kaybı çokça yaşanır. Bu nedenle hafif diri bırakılması gerekir. B1, B2 ve B6 vitaminleri ısıya hassastır. Uzun süre yüksek ısıda özelliklerini kaybederler.

Yüksek kolesterol safrayı vuruyor

Orta yaşın üzerindeki birçok kişinin sorunu olan safra kesesi taşı, kilolu ve yüksek kolesterol değerlerine sahip olanlarda sık görülüyor. Ağrı sırta vurur Safra kesesi sorunlarında erkeklere oranla kadınların daha fazla risk altında olduğunu belirten Dr. Mustafa Kebapçıoğlu konuyla ilgili şunları söyledi: “Safra kesesi taşlarının yüzde 80-90’ı kolesterol taşlarıdır. Safra, safra asitleri, safra tuzları ve kolesterolden oluşur. Kolesterol içeriği arttıkça safra koyulaşır ve zamanla taşlar oluşur.

Cinsiyet ve yaşın yanı sıra şişmanlık, iyi kolesterolün(HDL kolesterol) düşük olması, doğum kontrol hapları ve diğe hormon içerikli ilaçlar, bazı kan ve enfeksiyon hastalıkları saf kesesinde taş oluşum riskini arttırır. Safra kesesinde taş olanların; kızartma, yağlı yiyecekler, kuruyemiş, baklagiller, çiğ sebze meyveler gibi yiyecekleri yedikten sonra hazımsızlık, şişkinlik, gaz, yemeklerden 2-3 saat sonra ortaya çıkan ve sırta vuran şiddetli ağrı gibi şikayetleri olur.”

DEPRESYON ERKEN DOĞUM RİSKİNİ 2 KAT ARTIRIYOR

Modern çağın yaygın ve önemli bir sorunu olan depresyon hamilelik döneminde asla göz ardı edilmemesi gereken bir hastalık. Çünkü depresyon anne sağlığını tehdit etmesinin yanı sıra bebekte ciddi tablolara yol açabilen erken doğum riskini de 2 kat artırıyor!

Solunum sıkıntısı, kalıcı görme veya işitme kaybı gibi bebekte çok ciddi tablolar oluşturabilen erken doğum yüzde 12 gibi yüksek bir oranda görülüyor. Ülkemizde her yıl yaklaşık 1 milyon 200 bin doğum olduğu düşünülürse, bu, yılda en az 100 bin annenin erken doğum yaptığı anlamına geliyor.

Erken doğuma yol açan pek çok faktör var. Bunlardan biri de, modern çağın önemli ve yaygın sorunlarından biri olan depresyon. Acıbadem Maslak Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı, Perinatolog Doç Dr İbrahim Bildirici, hamilelik döneminde depresyonun mutlaka tedavi edilmesi gerektiği uyarısında bulunarak, “Çünkü depresyon anne sağlığını olumsuz etkilemesinin yanı sıra bebekte ciddi tablolar oluşturabilen erken doğum riskini de 2 kat artırıyor” diyor.

HAMİLELERİN YÜZDE 15’İ DEPRESİF!

Depresyon modern dünyanın yaygın bir sorunu. Öyle ki günümüzde kadınların yüzde 40’ının yaşamlarının bir döneminde depresif bir süreç yaşadıkları tahmin ediliyor. Hamilelerin yüzde 15’inin de depresif olduğu kabul ediliyor. Bir grup araştırmacının 2009 yılında dünyada saygın tıp dergilerinden biri olan Human Reproduction da yayınladıkları çalışmalarında; depresyon açısından değerlendirdikleri 791 kadından, depresif bulguları olanların normal popülasyona göre 1.9 kat daha fazla erken doğum yaptıklarını ortaya koyduklarını belirttiler.

Ayrıca depresyonun şiddeti arttıkça erken doğum riskinin buna ek olarak 2 kat daha arttığını ifade ettiler. Lİ ve arkadaşları araştırma sonucunda; depresif bulguları olup erken doğum yapan kadınlarda aynı zamanda eğitim düzeyinin düşüklüğü, infertilite öyküsü, şişmanlık ve stresli olaylara daha yaygın rastlandığı vurguladılar.

HANGİ MEKANİZMA İLE TETİKLEDİĞİ BİLİNMİYOR!

Depresyonun erken doğum riskini hangi mekanizma ile artırdığı ise pek bilinmiyor. Araştırmacılar stresin hormonlar, bağışıklık sistemi ve diğer faktörler üzerindeki etkileri nedeniyle erken doğuma yol açabileceğini belirtiyorlar. Diğer taraftan depresif hamileleri erken doğum riskine iten kötü beslenme ve daha sık sigara içimi gibi eşlik eden faktörleri de hafife almamak gerekiyor.

ERKEN DOĞUM RİSKİNİZİ AZALTIN

Erken doğumların yüzde 50’sinden fazlası hiçbir risk faktörü olmayan anne adaylarında ortaya çıkıyor. Bu nedenle erken doğumların tamamen ortadan kaldırılması pek mümkün gözükmese de riskler azaltılabiliyor.

” Hamilelik öncesi danışmanlık alın,

” İdeal kiloda hamile kalın,

” Düzenli hamilelik takibini yaptırın,

” Ağız ve diş sağlığınızı koruyun,

” Sigarayı bırakın ve alkolden uzak durun,

” Kafeinli içecekleri azaltın,

” Günde en az 8 bardak su için,

” Mümkünse günde 6 saatten fazla ayakta kalmayın,

” Ağır kaldırmaktan sakının,

” Daha önce erken doğum öykünüz varsa riskli gebelikler uzmanına (perinatolog) başvurun,

” Genital sistem ve idrar yolları enfeksiyonlarına karşı önlem alın.

ERKEN DOĞAN BEBEKLERİ BEKLEYEN RİSKLER NELER?

” Solunum sıkıntısı,

” Ölümcül olabilen respiratuar distres sendromu,

” Kafa içi kanamalar,

” Bağırsak problemleri,

” Hayatı tehdit eden enfeksiyonlara yatkınlık,

” Yenidoğan sarılığı,

” Yeterince gelişmemiş organ ve organ sistemleri,

” Artmış serebral palsi (spastisite) riski,

” Uzun süre yoğun bakım gerekliliği,

” İlerleyen dönemde öğrenme ve gelişimsel problemler.

haber46

Bir Cevap Yazın