İleri Tarım Teknolojisi

0
2256
tarimsal-tekonoloji

Bilginin hızla paylaşıldığı çağımızda, tarım toplumundan, sanayi toplumuna geçiş sancılarını yaşarken, teknolojinin gerekliliğine ve gereksizliğine bakılmaksızın kabul gördüğü zamanların içindeyiz.

Bilgisayar teknolojisinin de tüm alanlarda yerini almasıyla teknolojinin yetenekleri her geçen gün artmakta ve teknolojiden yararlanmayı daha cazip hale getirmektedir.

Tarımda teknolojiden yararlanma anlamında, ülkemizde yavaş seyreden bu süreç içinde, özgün gelişim yerine ithal teknolojinin ön planda yer aldığını görmekteyiz.

Ülkemizde tarımda teknolojiden yararlanma eğilimleri 1850’li yıllarda başlar. Tarımsal üretimde azalan insan gücü nedeniyle, traktör başta olmak üzere, çeşitli tarım alet ve makineleri, başta Almanya olmak üzere, çeşitli Avrupa ülkelerinden ithal edilmiştir. Tarımda teknoloji kullanımı ve teknolojiden yararlanmayı kolaylaştırmak amacıyla 1888’de Ziraat Bankası kurulmuştur. Ardından, 1914’de tarım alet ve makineleri ithalatında gümrük muafiyeti getirilmiştir. Tarımsal üretimde teknolojiden yararlanma boyutunun 1949-1952 yılları arasında Marshall yardımıyla alınan 30.000 traktörle yoğunlaştığı görülmektedir. Yine Cumhuriyetin ilk yıllarında Şeker ve İplik fabrikalarıyla başlayan bitkisel ürünlerin işlenmesi, hemen bütün ürünlere yönelik çeşitlenmiştir.

Teknolojinin yardımına başvurmak için, tüm sektörlerde olduğu gibi, uzun, orta ve kısa vadeli üretim planlama ve kontrolü yapılarak, kapasite ihtiyacı belirlenerek, üretim programı çıkarılarak ve malzeme ihtiyacı tespit edilip, gereken teknolojiyi doğru olarak belirlemek gerekmektedir. Ürünün doğru elde edilmesinde, teknoloji nereye kadar gereklidir, verim üzerine etkisi ne olacaktır, uzun vadede doğuracağı sonuçlar nelerdir gibi kritik soruları sorup, doğru cevapları kayıt altına almadan başvurulmuş teknolojiler, atıl olarak kalmaya mahkum olacaktır. Aynı şekilde gereken yer ve zamanlarda teknolojinin doğru kullanılmaması da benzer sonuçları doğuracaktır. Bu anlamda ülkemizin durumu gözden geçirilecek olursa, tarımda teknolojik gelişmelerin, hedeflendiği kadar doğru olmadığı görülmektedir. Yaklaşık üç milyon kayıtlı çiftçi bulunan Türkiye’de, traktör sayısı 1.300.000’dir. Nadas alanları dışında işlenen arazi miktarı 22 milyon hektardır. Birim alana düşen traktör sayısı, bölgelere göre farklılık göstermektedir. Marmara ve Ege bölgelerinde 1000 hektara düşen traktör sayısı 80 adede çıkarken, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde 20’ye düşmektedir. Bu durum, batı bölgelerinde çiftçi sayısının yüksekliğinden ileri gelmektedir. Birim alanda kullanılan traktör sayısı yönünden, AB ortalamasının gerisinde bulunmamıza rağmen, traktörün yeteneklerinden yararlanma boyutunda ciddi bir atıl kapasite ortaya çıkmaktadır. Çoğunluğunun ithal olduğu düşünülürse, en önemli ithal araçlardan biri olan traktörden bile, verimli bir şekilde yararlanılamadığı dikkat çekmektedir. Ortak kullanımın geliştirilemeyişi, çiftçilerimizin % 85’nin 50 dekar ve daha az arazi sahibi oluşu, ithal teknolojinin kendi koşullarımıza uygun olmayışı da durağan kapasiteyi oluşturan unsurların başında gelmektedir.

Bunu örneklerle açıklamak gerekirse, Türkiye’de tütünün elde edilmesinden işlenmesine kadar geçen aşamada, tarım işçiliği oldukça zordur. Ancak bunun zor olması, teknolojiyi bu sahaya sokmak gerektiği anlamına gelmez. Sanayi ülkeleri, tarımda çalışacak insan iş gücü bulamadıkları için, tütün tarımında dahi teknolojiyi geliştirmek zorunda kalmışlardır. Fide yetiştirmeden, hasada kadar tütün tarımı makineyle gerçekleştirilmektedir ABD’de.

Örnekten yola çıkarak kullandığımız ileri teknolojinin geliştirilme koşullarını irdelemekte yarar vardır. Sanayi ülkeleri tüm teknolojilerini, kendi koşullarına uygun ve kendi insanının refahı için geliştirmektedirler. Dolayısıyla, ihtiyaca göre geliştirilmemiş, ithal bilgi ve teknoloji ülkemizde verimli bir şekilde kullanılamamaktadır. Traktörle birlikte kullanılan aletlerin ağırlığı, AB ülkelerinde 20 tonun üzerindeyken, ülkemizde römork, pulluk, sürgü (tapan) ve kültüvatör standart aletler halindedir. İşlerini kolaylaştıracak pek çok aleti üreticiler edinememektedir. Bunun temelinde, yatırım güçlerinin zayıflığı yatmaktadır. İşletme başına düşen arazi varlığının 55 dekar civarında olması ve arazilerin çoğunluğunun küçük parsellerden oluşması, işletme gelirlerini düşürmekte ve satın alma gücünü ortadan kaldırmaktadır. Üreticilerin çoğunluğunun makine varlığı, neredeyse sahip olduğu arazinin bedeline ulaşmaktadır. Bu da üretim maliyetlerini artırmakta ve işletmelerin ekonomik anlamda ayakta kalmasını güçleştirmektedir. Verimliliği, dolayısıyla üretimi artıracak gübre ve zirai mücadele ilaçları gibi diğer girdilerin kullanımı zayıflamaktadır.

Tarımda istihdamın önemi uzun vadede gözönüne alınacak olursa, küçük işletmelerde teknoloji kullanımı, var olan gizli işsizliği daha da belirgin hale getirmiştir. Bunun gibi, traktör ve bazı tarım alet ve makinelerinde, arazi işleme kapasiteleri ve yetenekleri gözönüne alınmaksızın yapılan uygulamalar, teknolojinin yararından çok zararını gündeme getirmektedir.

Pamuk, zeytin ve fındık gibi endüstriyel ürünlerin üretim alanları, ülkemiz için, önemli bir istihdam alanıdır. Tarımın dışından hizmet satın alınan üretim dallarıdır. Ancak son yıllarda hizmet satın almada sıkıntı çekilmesi, işçilik maliyetlerinin yüksek oluşu, makineli hasadı zorunlu kılmıştır. Benzeri koşullar hayvancılık için de geçerli hale gelmiştir. Öncesinde süt verimi düşük olan yerli ırklar, yerini, ıslah edilmiş yüksek verimli ırklara bırakınca, artan süt verimi karşısında zamandan tasarruf edebilmek amacıyla, makineleşmeye gidilmek zorunda kalınmıştır. Bu, zamandan ve işçilikten tasarrufu da getirdiği için amortisman giderleri dışında maliyetin üzerine çok fazla yük binmemektedir. Bu durumda kullanılan teknoloji, akılcıdır ve gereklidir.

Teknolojinin gerekliliği, sulama sistemleri için düşünülecek olursa, arazinin damla sulama yöntemi ile sulanması, zamanın, işgücünün, gübrenin etkin kullanımını ve su tüketiminin daha doğru belirlenmesini de beraberinde getireceği için, üretim girdilerinin doğru kullanımını sağlayarak, maliyetleri düşürecek ve teknolojinin olumlu etkilerini yansıtacaktır.

Teknolojinin kullanılması, verimi artırmak olarak anlaşılmamalıdır. Teknoloji ürün verimini artırmaz, doğru ve bilinçli bir şekilde kullanıldığında üretim maliyetlerini azaltarak karlılığın artırılmasında etkili olur.

Tarımsal üretimde teknolojiden yararlanmada, temel felsefe olarak, hep işleri kolaylaştırmak hedeflenmiştir. Tarımda makineleşme yaygınlaşırken, üretim deseninde de önemli değişimler meydana gelmeye başlamıştır. Üreticiler makineli tarıma uygun ürün türlerine yönelmiş, dolayısıyla monokültür tarım yaygın hale gelmiştir. Tekdüze üretim sistemlerinin yaygınlaşmasıyla, toprak verimliliğinde azalmalar, hastalık, zararlı ve yabancı otlanmada artışlar gözlenmiştir. Dolayısıyla üretim maliyetleri, birim ürün başına, makine, gübre ve pestisit kullanımı önemli derecede artmıştır. Tarımsal üretimde, verim artışlarının bedeli, her geçen gün artmaktadır. Bu durum, tarım işletmelerinin gelirlerinin azalmasıyla, dolayısıyla gelişen teknolojiyi izleyememeyle sonuçlanmaktadır.

haber365

Bir Cevap Yazın