Birkaç ay önce sessiz sedasız tarımsal teknoloji alanında devrim sayılabilecek bir gelişme yaşandı.
HIZLA değişen dünyada birçok yeniliği ve teknolojik dönüşümü takip etmekte zorlanıyoruz. O kadar ki bazen yanı başımızda gerçekleşen müthiş projeleri bile kaçırabiliyoruz. Bu hafta işte tam da bu tanıma uygun çok önemli bir projeden söz edeceğim.
Birkaç ay önce sessiz sedasız tarımsal teknoloji alanında devrim sayılabilecek bir gelişme yaşandı. Türkiye’de ilk kez olmak üzere biyoteknolojik bir gıda üretildi. Yerli biyoteknolojik soğanla tanıştık. Domates, biber ve diğer sebzeler için de çalışmalar sürüyor.
Önce bunun ne anlama geldiğini anlatmaya çalışalım.
Malum, Türkiye tarımsal teknolojide dışa bağımlı bir ülke. Domates tohumumuz ABD, Fransa ve Hollanda’dan geliyor. Hıyar tohumu ABD’den, lahana tohumu Uzakdoğu’dan… Liste uzun. Toplamda yılda 150 milyon dolarlık tohum ithal ediyoruz.
Tabii bu tohumların ülkemiz topraklarına uygun olup olmadığı da ayrı bir tartışma konusu.
Kısaca bugüne kadar ülkemize uygun tohum çeşitlerinin geliştirilmesi konusunda fazla bir ilerleme kaydedilemedi. Yöresel tohumlarımız için geleceğe dönük koruma amaçlı bir proje de hayata geçirilemedi.
İşte kısa adı BİYOM olan proje tüm bu konularda çığır açacak bir çalışma. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), TÜBİTAK ve Denizli Ticaret Odası desteğiyle Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) bünyesinde kurulan bu merkez henüz yolun çok başında. Bitki Genetiği ve Tarımsal Biyoteknoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi (BİYOM) adı verilen bu teknoloji üssü Türkiye’yi geleceğe taşıyacak bir proje.
Burada sebze türlerine ait yüksek kaliteli ve verimli çeşitler, geleneksel ve modern yöntemler birlikte kullanılarak ıslah edilecek. Gelecek nesillere de aktarmak üzere saf yerli tohumlar üretilip korunacak.
Malum, artık tüm dünya tarımda üretim artışı için verimlilik kadar tarımsal teknolojiyi de ön planda tutuyor. Denizli’de kurulan bu laboratuar Türkiye’ye tarımsal teknoloji alanında sınıf atlatacak. Artık Türkiye’de de zirai ilaçlara çok fazla gereksinim duymayan, hastalıklardan arınmış tohumlar üretilecek. Bu alanda dışa bağımlılık azalacak.
İşte biyoteknolojik soğan bu alanda bir ilk. Biyoteknoloji ya da bilimsel adıyla dihaploidi yöntemiyle üretilen soğanın anlamını da açıklamaya çalışalım. Biyoloji derslerimizde görmüştük; bitkilerde olgunlaşan erkek organdan dağılan çiçek tozları (polenler) çeşitli vasıtalarla dişi organın tepeciği üzerine gelir. Tozlaşma adı verilen bu sürecin sonunda tohum oluşur. Dihaploidi yönteminde ise laboratuar ortamında tozlaşma olmadan sadece çiçeğin poleninden yani döllenmemiş yumurtalardan fide elde ediliyor. Yani oldukça teferruatlı ve uzun bir yöntem.
Bu projeyle ulusal tohum gen kaynakları korunacak. Türkiye kendi topraklarına uygun, yüksek verimli ve kaliteli tohumları üretecek. Dünyanın en zengin floralarından birine sahip olan Anadolu ve Trakya topraklarındaki tohumlar, ileri teknolojilerle geleceğe taşınacak. Çevre kirliliği, kontrolsüz kullanım, global ısınma ve diğer etkenlerle risk altına giren türlerin devamlılığı sağlanacak.
Bu laboratuar, 4 bin metrekare üzerinde kurulu modern bir proje. Burada ayrıca Türkiye’de ilk kez olmak üzere GDO’lu ürünlerin tespit işlemi de yapılacak. Hatırlanacağı üzere Türkiye’de GDO’lu ürün tespiti üzerine bir merkez olmadığı için ithal ürünler yurtdışına yollanmıştı. Bu süreçte ithalat tıkanmış ve piyasada sıkıntılar oluşmuştu.
Ekonomistler iyi bir strateji sahibi olmanın dünyadaki öldürücü rekabette hayatta kalmak anlamına geldiğini söyler. Türkiye gıda alanında yakın zamana kadar strateji sahibi olma konusunda sıkıntı yaşıyordu. İthalata bağımlıydı. İşte BİYOM, gıda stratejisinde bu durumu değiştirecek ve Türkiye’yi rekabette hayatta tutacak bir proje.
Haber Kaynağı: http://www.patronlardunyasi.com/