Bir zamanlar yurtdışına bağımlı olan Türk tohumculuğu artık yeni ürünler geliştirerek ihracata başladı.
Türkiye Tohumcular Birliği (TÜRKTOB) Başkanı Hakkı Şafak Ses, Türkiye topraklarında kullanılan tohumların sadece yüzde 6.5’inin ithal, yüzde 93.5’inin yerli olduğunu kaydetti Fide üreticileri, fidan üreticileri, bitki ıslahçıları, tohum sanayicileri ve üreticileri, tohum yetiştiricileri, tohum dağıtıcıları ve süs bitkileri olmak üzere 7 alt birlikten oluşan TÜRKTOB olarak son iki yıldır tohum sektöründe yanlış bilgileri silmek için uğraştıklarını belirten Ses, “‘Tohumlarımızın hepsi ithal geliyor’, ‘Tohumlarımız hep İsrail’den geliyor’ ve ‘Tohumlarımız GDO’lu.’ Sokakta 10 kişiye sorarsak bunlardan biri, ikisi veya üçünü muhakkak söyleyenler çıkar, kesinlikle boş geçmez. Bu nasıl, neden, bu toplumun zihnine yerleştirilmiş ve ne kadar kolay yer etmiş. 2 yıldır bunların karşısında doğruları ifade etmeye çalışıyoruz” diye konuştu.
Kullanılan tohumun sadece %6.5 ithal
Türkiye topraklarında kullanılan tohumların sadece yüzde 6.5’inin ithal olduğunu vurgulayan Ses, Türkiye’de tohumculuk sektörü kadar yerlilik ve millilik oranı yüksek başka hiçbir sektör olmadığını kaydetti. Yanlış algıların önüne geçmek istediklerini anlatan Ses, sözlerine şöyle devam etti: “Sektör olarak 180 milyon dolarlık ithalatımız, 120 milyon dolarlık da ihracatımız var. Ama Türkiye topraklarına her yıl 3.5 milyar dolar değerinde tohum ekilir. Tahıllar ve sebzeler dahil olmak üzere. Şimdi 180 milyon dolarlık ithalat değeri, 120 milyon dolar da ihracat değeri olan bir sektörde Türkiye topraklarına da 3.5 milyar dolar tohum ekiyoruz ve nasıl bu ithal suçlaması yapılabiliyor? Bu çok ciddi bir yanlış, tohumlarımızın İsrail’den geldiği söyleniyor. Yüzde 6.5’lik ithalatımızın içerisinde İsrail’in payı yüzde 10. Yani ithal ettiğimiz 180 milyon dolarlık tablonun sadece 20 milyon dolarlık kısmı İsrail’den geliyor. Diğerleri diğer ülkelerden geliyor.”
“1 gram bile GDO’lu ürün yok”
Türkiye’de ithal veya üretim yoluyla 1 gram bile GDO’lu tohum ekilmediğini vurgulayan Ses, “GDO’lu tohum ithali ve ekimi kanunla yasak. Bu üç yanlışın vatandaşın zihnine yerleştirilmesi de durup dururken olmadı. Bunun birinci temel sebebi, tohumla meyve sebzeyle ilgili konular gündeme geldiğinde bir kanat sürekli GDO’yu gündemde tuttu ve ürünlerimiz şaibeli hale geldi. Aslında dünyada GDO ile ilgili bir tehdit var. Fakat biz buna ülke, hükümet, üreticiler ve tüketiciler olarak tavır almışız. Türkiye’de ‘GDO’lu tohum gelsin ekilsin’ diyen ne bir kişi, ne bir lobi kaldı” şeklinde konuştu. Ses, bu üç yanlışın Türk insanının kafasına yerleştirilmesindeki nedenlerin altında, tarımsal potansiyelindeki zenginlik ve iç piyasada daralma yaşanması ve üretiminin engellenmesine ilişkin uluslararası lobilerin olduğunu söyledi.
Devlet desteklesin, dünya tohum bankası olalım
Antalya’nın Kumluca ilçesinde faaliyet gösteren E-Z Tohumculuk Ortağı Zekai İlter, Türk tohumculuğunun büyük mesafe aldığını söyledi. İlter “Tohumculuk sektörüne gönül veren dostlarımızın şahsi başarılarıyla tohum sektörü bugünlere geldi. Bakanlık, Türk tohumculuğunu desteklemek adına kanun çıkardı. 0 faizli 7 yıllığına destek verdi. Fakat Ziraat Bankası bunu 4 yıla düşürdü. Bu durum Türk tohumculuğunu anlamamakla alakalı, tohumculuk 2011 yılında yüzde 20 artış sağlayarak büyük sıçrama yaptı. Bu konuda uzun vadeli ve geri ödemeli faizler sağlanırsa sektör daha büyük başarılara da imza atar. Sektörün tek eksiği sermaye birikiminin olmaması, devlet destek verirse dünyanın tohum bankası dahi olabiliriz” dedi.
Türkiye tohum ihraç eder hale geldi
Tohum ıslahı ve yetiştiriciliği alanındaki dünyada ilk olan ‘Patlıcan Ağacı’ ve ‘Domates Ağacı’nı bulan Tera Grup ortaklarından Ziraat Mühendisi Mustafa Adak, bioteknolojiyi fide ve tohum üretiminde kullanmaya başladıklarını ifade etti. Adak, “Piyasada üretilen fidelerde tohumdan gelen hastalıklar oluyor. Dolayısıyla çiftçinin verim ve para kaybı çok oluyor. O yüzden tohumdan gelen hastalıkları çiftçinin toprağına taşımamak adına doku kültürü ile fide üretimi yapacağız. Ayrıca çilek ve muz gibi vegetatif yollarla çoğaltılan bitkilerin fidelerindeki hastalık şikayetleri de çiftçilerimiz açısından kronikleşmiş bir sorun halinde olduğu bilinmekte. Bu sorunu da biyoteknolojik fidelerle çözmeyi planlamaktayız” diye konuştu.
Tohum şirketleri hızla arttı
Antalya’da faaliyet gösteren Proto Tohum Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kaynak, Türk tohumculuğunun gelişimini değerlendirerek şunları söyledi: “Türk tohumculuğun bugünkü şartlarda özel sektörün yer aldığı bir sanayi haline gelmesi 1984 yılında tohum ve tohumluk ithalatının serbest bırakılması ile başlamıştır. Günümüzde arpa buğday gibi ürünler kamu ağırlıklı olmasının yanında patates, sebze, hibrit mısır ve ayçiçeği gibi diğer tohumluk ihtiyaçlarının nerdeyse yüzde 100’ünü özel sektör tohumcu kuruluşları tarafından karşılanmaktadır. Özel sektör tohumculuk faaliyetlerine genelde ithalat yaparak başlamıştır. Süreç içerisinde bazı tohumcu kuruluşlar kendi Ar-Ge’lerini kurarak yerli çeşitlerle bu alanda etkin olmuşlardır. 1984 yılında 10 civarında olan tohumcu kuruluşlar bugün için 31’i kamu kuruluşu olmak üzere 144 adet tohumculuk şirketi faaliyet göstermektedir.
Bu alandaki tohumcu kuruluşların yapısı genelde 4 şekilde oluşmuştur. Tamamı yabancı sermayeli olup kendi markalarını pazarlayan firmalar. Yabancı şirketlerle ortaklık veya distribütörlük şeklinde olan ve yabancı veya kendi markalarını pazarlayan firmalar. Tamamı yerli sermaye olup genetik ateryalleri yurtdışından sağlayan ve pazarlayan firmalar. Tamamı yerli sermaye olup kendi markalarını pazarlayan firmalar.” Ali Kaynak, Türk tohumculuğunun gelişmesinin önündeki temel sorunlar konusunda ise şunları söyledi: “Küçük ölçekli ve yetersiz sermayeye problemleri, Ar-Ge konusunda yetersiz olmaları, uzmanlaşmış teknik personel yetersizliği, üretim girdilerinde enerji maliyetlerinin yüksekliği, Tohumculuk Yasası’ndaki eksiklikler ve yürütmede oluşan sorunlar. Günümüz dünyasında biyoteknolojik ve genetik alanındaki gelişmeler karşısında Türk tohumculuğunun hızla teknoloji ile buluşmasının sağlanması gerekir. Gelişmiş ülkelerin 200 yıllık deneyimleri ve küreselleşen dev şirketlerin gen havuzları karşısında Türk tohumculuğunun da gen kaynaklarına ulaşması ve teknoloji transferlerine ağırlık verilmelidir. Bu anlamda Ar-Ge çalışmalarında tohumcu kuruluşların desteklenmesi önemlidir. Kamu araştırma kuruluşları ve üniversitelerin özel tohumcu kuruluşları ile ortak proje yürütmelerinin sağlanması zorunludur.”
Türkiye’deki tohumculuk firmalarının yapısı
- Tamamı yabancı sermayeli olup kendi markalarını pazarlayan firmalar.
- Yabancı şirketlerle ortaklık veya distribütörlük şeklinde olan ve yabancı veya kendi markalarını pazarlayan firmalar.
- Tamamı yerli sermaye olup genetik materyalleri yurtdışından sağlayan ve pazarlayan firmalar.
- Tamamı yerli sermaye olup kendi markalarını pazarlayan firmalar.
Kaynak: Dünya Gazetesi