Organik sebzeye gel

0
1090

İstanbul’da Zerzevatçı adında bir köy… Hem de ismiyle müsemma bir köy. Fasulyeden patlıcana, biberden kabağa, erikten mandalinaya envai çeşit sebze meyve yetişiyor burada.

Sonra yol kenarlarında tezgâh açan teyzeler tarafından satılıyor. Teyzeler sadece mahsulleri satsa iyi. Ürünler tarladan tezgâha gelinceye dek her aşamasında alın teri döküyor, toprağı kendileri ekip kendileri biçiyorlar.

Aslında köyde tarlalar kadınların elinde. Beyler bağı bahçeyi hanımlara teslim etmiş, onlar başka işlerde çalışıyor. Kimi şoför, kimi fırıncı… Hanımlar kazandıklarıyla eve katkıda bulunuyor. Fiyatlar da şehir merkezlerine göre çok uygun. Domates 10 liradan satıldığında bu köyde 2 liradan yukarı çıkmamış. Sebzeler meyveler doğal, fiyatlar uygun.

‘Müşteriler nerelerden geliyor?’ dersiniz, burası Beykoz’un bir köyü ama onca mesafeye aldırmadan Avcılar’dan, Beylikdüzü’nden, Eyüp’ten alışverişe gelenler var. Bağ bahçe meraklıları tarlaya, seraya girip almak istediklerini eliyle topluyor. Market rafından sepete doldurmaya benzemiyor ne de olsa, insanlar bunu olağanüstü buluyor.

200 haneli köyde Kastamonuluların çoğunlukta olduğunu söylemeden geçmeyelim. Her 10 kişiden 9’u Kastamonulu hatta. Kastamonu’nun İstanbul şubesi gibi düşünebilirsiniz. Hemşerilerimizin bol olduğu köye geçen hafta sonu biz de konuk oluyoruz. Bir yandan tezgâhlardan alışveriş yapıp bir yandan koyu sohbetlere dalıyoruz.

72 yaşındaki Şefika Kartal’ın kabaklarla süslü tezgâhına yanaşıyoruz önce. Şefika teyze “Kabağın kilosu 1,5!” diye sesleniyor. Yanına yaklaşıp kabaklara bakıyoruz, sonra toprakla olan gönül bağını soruyoruz. 17’sinde gelmiş Zerzevat’a. 50 yıldır tarlalarda ama 10 yıldır tezgâh açıyor. Domates, patlıcan, biber, mısır ne ararsanız hepsini yetiştiriyor. “En çok hangisini yetiştirmeyi seviyorsun?” diyoruz, “Hepsini!” diyor. Toprakla uğraşmayı sevdiğinden mahsul ayırt etmiyor. Kışın mahsul satamamaktan yakınıyor tabii. Dertlerini toprağa döküyor, toprak da suyu çeker gibi sinesine çekiyor. Cengiz Aytmatov’un Toprak Ana’sı gibi o da toprakla söyleşiyor yani.

Fatma Çelik’in yeşilliklerle dolu tezgâhına ilerliyoruz sonra. 54 yaşındaki Fatma teyze 20’sinde Zerzevat’a gelin geldiğinden beri tarlalarda. Sebzenin her çeşidi var seralarında. Fatma teyze, gelen müşterilerle seraya giriyor, onlara lahananın, kıvırcığın nasıl toplanacağını gösteriyor. Köy özellikle hafta sonları kalabalık oluyor. Bir gelen, sonraki haftalarda tekrar geliyor. Organik sebze meyvenin meraklısı çok ne de olsa…

Fasulye ekelim gel kaçma verelim

Hoşsohbet, esprili bir teyze köye geldiğimizi duyunca “Fasulye ekelim, gel kaçma verelim” sloganını değiştirip “Gasteci burda!” diyerek tezgâha müşteri topluyor. Emine Demir’in tezgâhında kestaneden turşuya, köy ekmeğinden yumurtaya kadar çeşitli ürünler var. O sırada bir araba yanaşıyor. Küçükyalı’dan alışverişe gelmişler. Aysel Hanım sebzesini meyvesini yıllardır buralardan alıyormuş. Marketlerdeki sebze meyveyle buradakilerin kıyaslanamayacağını söyleyerek yoluna devam ediyor.

Emine teyze, köydeki her şeyin organik olduğunu söyleyip ona müşteri göndermemizi rica ediyor. Sonra 18 senedir tezgâh açtığından bahsediyor. Buradan kazandığı parayla çocuklarını okutuyormuş. Bazen 50 lira kazanıyor, bazen 100. Satışlar yazın iyi de kışın kesat. Emine teyze 53 yaşında ama gayet dinç. Sırrının çalışmak olduğu söylüyor, bahçenin kendisine huzur verdiğini ifade ediyor. Sabah namazından sonra yatmaz, bahçesine koşarmış. Tezgâh komşusu Fatma Şeker köydeki en genç tezgâhtar. Henüz 32 yaşında. Köy ekmeği pişiriyor, turşu kuruyor, kestane topluyor. Bunları satarak iki çocuğuna bakıyor.

Müyesser Kaya, işin tarla toprak kısmına karışmıyor. Ürünlerini toplayan hanımlar Müyesser Hanım’a satıyor. 13 senedir tezgâh açan Müyesser Hanım böylece hem kazanıyor hem kazandırıyor.

Rum asıllı dört kardeşin çiftliği

Eski muhtar Mehmet Çelik, köyün tarihi hakkında araştırmalar yapan, hatta Atatürk’le tanışan bir amcanın hikayesinden bahsediyor. Muhtar 15 yıl önce konuştuğu amcanın adını hatırlamıyor ama verdiği bilgiler dün gibi aklında. Köyün hikâyesini anlatan amca, mandıra arabalarıyla buradan kömür taşırmış o yıllarda. Köy, Zerzevatçıoğullarına ait Rum asıllı dört kardeşin çiftliğiymiş. Kardeşler sebze meyve, besicilikle uğraşırmış. Çiftlik 1. Dünya Savaşı’nda Türk askerlerine hizmet vermiş. Köydeki şehitlik de o yılların acı bir hatırası. Şimdiki şehitliğin yerinde asker barakası varmış o zamanlar. Yağan karın etkisiyle barakanın çatısı çökmüş ve askerler şehit olmuş.

Bir Cevap Yazın